10 Mayıs 2012 Perşembe

EDEBİYATIN HAYATIMIZ DAKİ YERİ VE ÖNEMİ


EDEBİYATIN HAYATIMIZ DAKİ YERİ VE ÖNEMİ
Edebiyat bir anlatım biçimidir. Düşünce ve duygulan güzel ve etkili bir biçimde anlatma sanatı olarak da tanımlanır. İnsan yaşantılarını anlatan her metin edebiyat yapıtı değildir. Konu tartışmalı olmakla birlikte, asıl amacı estetik tat vermek değil, bilgi vermek ya da inandırmak olan yapıtlar (teknik ve bilimsel kitaplar, gazete yazılan, reklam metinleri, propaganda yazıları vb) genellikle edebiyatın kapsamı dışında bırakılır. Bir metnin edebiyat yapıtı, sayılması için sanat değeri taşıması gerekir! Ama bu değeri tanımlamak kolay değildir. Edebi değeri olan bilimsel metinlere rastlanabildiği gibi, sanat katına yüksele-meyen şiirler de vardır. Bunlara şiir değil, manzume denir.

Edebiyatın tanımı ve kapsamıyla ilgili tartışmalar, estetik kuramının alanına girer. İlk sistemli estetik felsefesinin kurucusu olan
Kant'a göre, bir metnin sanat sayılabilmesi için "çıkar gözetmemesi", başka bir deyişle kendi dışında hiçbir amaç taşımaması gerekir. Bütün sanatlar gibi edebiyat da bu bakımdan oyuna benzetilebilir. Oyunun kendi dışında hiçbir amacı yoktur, yalnız zevk almak için oynanır ve biter. Bu yaklaşım, edebiyatı öteki insan eylemlerinden ayıran çok önemli bir noktayı vurgulamakla birlikte, iki yönden eleştiriye açıktır. Birincisi, fazlaca "hazcı" bir yaklaşımdır; edebiyat yapıtlannın içerdiği "doğruluk" boyutunu, aydınlanma yanını ihmal etmektedir. İkincisi, yeterince tarihsel değildir; geçmişte edebiyat dışı sayılan bazı metinlerin zamanla edebiyat kapsamı içine alındığını, bazılarınınsa edebi değer ve işlevini yitirdiğini göz önünde tutmamaktadır. Oysa bütün insan ürünleri gibi sanat da ölümlüdür.

Edebi türlerin en "edebi", en katışıksız, en yoğun olanı lirik şiirdir. Estetik haz vermenin ötesinde hiçbir amaç taşımaz. Ama bu estetik hazzın içinde derin, karmaşık ve dile getirilmesi güç bir insani gerçeklikle karşılaşmanın verdiği heyecan da vardır.

Yoğunluk ve katışıksızlık açısından lirik şiiri destan
ağıt, mesnevi, dramatik şiir ve
Türk halk şiiri türlerindendir. Bir ölünün arkasından söylenen şiirlere denir. Cenaze çıkan evlerde, yas, matem meclislerinde okunan acıklı türkülere halk edebiyatında ağıt adı verilir. Ağıt'ın karşılığı olarak İslamiyet öncesi Türk Edebiyatı'nda sagu, Divan Edebiyatı'nda ise mersiye adı kullanılmıştır. Ağıt söyleyen kişilere ağıtçı denir.

Ağıtlar genellikle dörtlükler halinde düzenlenir ve onbirli hece vezniyle söylenir. Ancak beşer veya altışar mısralık bendler halinde söylenmiş ağıtlar da
.
felsefi şiir gibi manzum türler izler. Bunlar genellikle firik şiirden daha uzun ve daha gevşek dokuludur. Roman, 18. yüzyılda gelişen ve
19. yüzyılda öne çıkan bir türdür. Kaynaklan açısından en zengin edebi biçim olduğu söylenebilir.

Efsanelerle değişikliğe uğramış tarihi bir olayın izlerini taşıyan destan, bir milletin hayal gücünü en çok doyurabilecek en eski edebiyat biçimidir. Hangi edebiyat söz konusu olursa olsun kendiliğinden doğmuş ilkel halk destanlarının var olabileceğine bugün artık inanılmaz.

İlkçağın en uzak dönemlerinden bize kadar gelen destanlar bile bir edebiyat çalışmasının ürünüdür; sözlü bile olsa bilinçli bir çabanın ve kişisel bir yeteneğin verimidir. Bununla birlikte destanların kolektif bir yanı da
masal, ortaçağ romansları, deneme ve felsefi metin gibi daha eski biçimlerin hepsi romanı beslemiştir. Ama günümüzde satışa çıkan romanlann büyük bölümü edebiyat yapıtı sayılmaz; estetik zevk vermek için değil, oyalamak ve eğlendirmek için yazılmışlardır.
Halk dilinde anlatılarak oluşan sözlü edebiyat ürünüdür. Bir yazar tarafından sonradan yazıya geçirilmiştir.

Masallarda olaylar tamamen hayal ürünüdür. Yer ve zaman belli değildir. Kahramanlar insan üstü özellikler gösterir. İyiler hep iyi, kötüler hep kötüdür. İyiler ödüllendirilir, kötüler cezalandırılır. Masallarda eğiticilik esastır. Çoğu kez evrensel konular işlenir. Dünya edebiyatında Kelile ve Dimne, Binbir Gece Masalları ünlüdür. Türk edebiyatında Keloğlan en tanınmış masal kahramanı
19 Ağustos 1630 gecesi, rüyasında gördüğü Hz. Peygamber'in elini öperken heyecanlanıp 'Şefaat ya Resulallah' diyecek yerde 'Seyahat ya Resulallah' diyerek kendi geleceğine farklı bir kapı aralayan garip bir gezgin, tam elli yıl boyunca bütün Osmanlı coğrafyasını adım adım dolaştı.
(Os. Hatıra, Zikir, Tezekkür, Hafıza, Kuvei hafıza, Tahattur, Fr. Souvenir, Al. Erinnerung, İng. Remembrance, Recollection, İt. Ricordo)
Bilinçte yenilenen...
otobiyografi, günlük ve mektup gibi kişisel metinler, genellikle edebiyat ile belgeseli ayıran çizginin iki yanında yer alır. Üsluplarının yetkinliği ve içeriklerinin zenginliğiyle büyük edebiyat yapıtı katma yükselenler olduğu gibi, "gazete yazısı" ve "anı defteri" düzeyinde kalanlan da vardır. Birçok kişisel metin, edebi değerinden çok, yazan konusunda özel bilgiler vermesi yüzünden ilgi çeker. Öte yandan, kolay kolay hiçbir türe sokulamayan ve üslup kaygısı gözetilmeden yazıldığı halde okurlara estetik bir doyum sağlayan metinler de vardır;
İlim ve sanat gibi sahalarda tanınmış bir kimsenin kendi hayatını, kendisinin kaleme alarak anlatmasına ve bu şekilde meydana getirilen esere denir. Ancak bu eserler şahsi görüşlere dayandığı için objektiflikten ayrılabilirler. O bakımdan Otobiyografileri okurken veya herhangi bir sebeple onlardan faydalanırken çok dikkatli olmak gerekir.

Şöyle ki, otobiyografi yazan eserindeki tercihlerini kendi duygu ve düşüncelerine göre yapabilir, yaşadığı hayatın kendince beğenilmeyen yönleri anlatılmamı
.
20. yüzyıl edebiyatında
Estetikte, sanatçının ya­ratma sürecinin temelde, dışavurum bir eylem ve sanatçının izlenimlerini duygula­rını, sezgilerini ve tavırlarını açığa çıkarma­sından ve gözler önüne sermesinden oluşan bir süreç olduğunu savunan akım.

dadacılık ve gerçeküstücülük gibi akımlann ürünleri genellikle bu türdendir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder