KİTABIN ADI : KAŞAĞI |
KİTABIN
YAZARI :ÖMER
SEYFETTİN
|
YAYIN
EVİ VE ADRESİ: ŞAFAK YAYIN EVİ İSTANBUL
BASIM
YILI :1997
|
1. KİTABIN KONUSU: Kardeşine iftira atıp, onun ölümünden
sonra vicdan acabıyla yanıp tutuşan bir çocuğun dramı anlatılmaktadır.
2. KİTABIN ÖZETİ: Annesi, İstanbul'a gittiği için kendisinden bir
yaş küçük olan kardeşi Hasan'la artık Dadaruh'un yanından hiç ayrılmaz. Bu,
babasının seyisi, yaşlı bir adamdır. En sevdikleri şey atlardır. Dadaruh'la
birlikte onları suya götürmek, çıplak sırtlarına binmek, onlar için çok
zevklidir.Torbalara arpa koymak, yemliklere ot doldurmak, gübreleri kaldırmak
eğlenceli bir oyundan daha çok hoşlarına gider. Dadaruh eline kaşağıyı alıp
işe başladı mı, tıkı... tık... tıkı... tık... tıpkı bir saat gibi... yerinde
duramaz, bunu gören küçük çocuk ben de yapacağım! diye tutturur.
O vakit Dadaruh,
onu Tosun'un sırtına koyar, eline kaşağıyı verir,
- Hadi yap! Der.
Bu demir gereci
hayvanın üstüne sürter, ama o uyumlu tıkırtıyı çıkaramazdı.
Her sabah ahıra
gelir gelmez,
- Dadaruh, tımarı
ben yapacağım, der.Ama adam izin vermez ancak boyu at kadar olunca
yapabileceğini söyler.Boyu
atın karnına bile varmıyordu. Oysa en keyifli, en eğlenceli şey buydu. Sanki
kaşağının düzenli tıkırtısı Tosun'un hoşuna gidiyor, kulaklarını kısıyor,
kuyruğunu kocaman bir püskül gibi sallıyordu. Tam tımar biteceğine yakın
huysuzlanır, o zaman Dadaruh, "Höyt.." diye sağrısına bir tokat
indirir, sonra öteki atları tımara başlardı.Bir gün yalnız başına kalır.
Hasan'la Dadaruh dere kenarına inmişlerdi. İçimde bir tımar etmek hırsı
uyanır. Kaşağıyı arar, bulamaz. Annesinin bir hafta önce İstanbul'dan
gönderdiği armağanlar içinden çıkan fakfon kaşağı, pırıl pırıl parlıyordu.
Hemen alıp, Tosun'un yanına koşar,
karnına sürtmek ister fakat rahat durmaz.
- Sanırım
acıtıyor? Diye düşünür.
Gümüş gibi
parlayan bu güzel kaşağının dişlerine bakar. Çok keskin, çok sivridir. Biraz
köreltmek için duvarın taşlarına sürtmeye başlar. Dişleri bozulunca yeniden
dener. Gene atların hiçbiri durmaz ve kızar. Öfkesini sanki kaşağıdan
çıkarmak ister. On adım ilerdeki çeşmeye koşar. Kaşağıyı yalağın taşına koyup
yerden kaldırabildiği en ağır bir taş bularak üstüne hızlı hızlı indirmeye
başlar. İstanbul'dan gelen, üstelik Dadaruh'un kullanmaya kıyamadığı bu güzel
kaşağıyı ezip, parçalar. Sonra yalağın içine atar. Babası çeşmeye bakarken, yalağın
içinde kırılmış kaşağıyı görür; Dadaruh'a yanına çağırınca çok korkar. Dadaruh şaşırır, kırılmış
kaşağı ortaya çıkınca, babası bunu kimin yaptığını sorar.Dadaruh,
- Bilmiyorum,
der.
Babasının gözleri
ona döner, daha bir şey sormadan, çocuk kaşağıyı kardeşi Hasan’ın kırdığını söyler. “Dadaruh uyurken odaya girdi. Sandıktan aldı.
Sonra yalağın taşında ezdi” der.
Babası Hasan’I çağırır.
-Bu kaşağıyı niye
kırdın?diye sorar.
Hasan, Dadaruh'un
elinde duran alete şaşkın şaşkın baktıp, sarı saçlı başını sarsarak,
- Ben kırmadım,
der.
- Doğru söyle,
darılmayacağım. Yalan çok kötüdür, der babası. Hasan inkârda direnir. Baba
öfkelenir. Üzerine yürür "Utanmaz yalancı" diye yüzüne bir tokat
indirir.
- Götür bunu eve;
sakın bunu bir daha buraya sokma. Hep Pervin'le otursun! diye haykırır.
Artık ahırda hep
yalnız oynar. Hasan eve hapsedilir. Annesi geldikten sonra da
bağışlanmaz.Annesi onun iftira atabileceğine hiç ihtimal vermez.
Ertesi yıl anne,
yazın gene İstanbul'a gider.Hasan'a ahır hâlâ yasaktır. Bir gün birdenbire
hastalandı. Doktor
"Kuşpalazı" der. Babası yatağın başucundan hiç ayrılmaz.Hizmetçi
kardeşinin öleceğini söyler ve çocuk
ağlamaya başlar.Gece uyuyamaz, uykuya dalar dalmaz Hasan'ın hayali
gözünün önüne gelir "İftiracı! İftiracı!" diye karşısında ağlar.Pervin'i
uyandırır. Hasan'ın yanına gitmek istediğini ve babasına bir şey söylemek
istediğini söyler.Yarın söylersin, der.Sabaha kadar gene gözlerini kapayamaz.
Hava henüz ağarırken Pervin'i uyandırır.Ama zavallı suçsuz kardeşi, o gece
ölmüştür.
3.KİTABIN ANA FİKRİ: Yalan söylemek kötü bir alışkanlıktır.
4.KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARI
DEĞERLENDİRİLMESİ:
Büyük çocuk: Hasan’ın
abisidir.babasından çok korkar.Atları çok sever.
Hasan :Küçük
kardeştir.O da babasından çok korkar ve atları çok sever.Geçirdiği hastalık
ölümüne sebep olur.
Dadaruh: Evin
seyisidir. Bütün zamanını atlarla geçirmekyen çok zevk alır.İki çocuğu da çok
sever.
Pervin: Evin
hizmetçisidir. Çok yumuşak kalplidir ve herşeyi açıkça söyler.Bir o kadar da
sulugözdür.
Baba: Çocuklarının
üzerinde büyük bir otorite sahibidir.
Çocukları onu çok sever ama ondan çok korkarlar.
5.KİTAP
HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER: Yazar olayları ve yer betimlemelerini çok güzel ve
yerinde yapmıştır.Akıcılığı sağlamış, okuyucuyu sıkmadan akıcı bir şekilde
okuyabilmesi için bütün imkan ve kabiliyetlerini sergilemiştir.
6.YAZAR HAKKINDA KISA BİLGİ: Ömer
Seyfettin, yazı ve öyküleriyle dilde sadeleşme hareketinin öncülüğünü yaparak
yeni bir edebiyat akımının oluşumunu sağlayıp, Türk öykücülüğünde kısa öykü
türünün dil, anlatım tekniği ile tematik yönden ilk özgün örneklerini
vermiştir. Aynı zamanda ulusal edebiyat akımını başlatan yazarlardan olan
Ömer Seyfettin 28 Şubat 1884'te Gönen'de doğdu. Öğrenimine, dört yaşında
iken, Gönen Mahalle Mektebi'nde başladı. Ailesiyle birlikte İstanbul'a
gelince (1892), ilköğrenimini özel bir okul olan Aksaray'daki Mekteb-i
Osmani'da sürdürdü. Babasının isteği üzerine, Eyüp baytar Rüştiyesi'nin subay
çocuklarına özgü bölümüne yatılı olarak yazıldı (1893). Buradaki eğitiminden
sonra (1896), Edirne Askeri İdadisi'ni (1900) ve İstanbul Mekteb-i Harbiye'yi
bitirdi. 22 Ağustos 1903'te piyade teğmeni rütbesiyle mezun oldu. Ziya Gökalp
ve arkadaşlarının çıkardıkları "Genç Kalemler" dergisinin kadrosuna
katıldı. Balkan Savaşı'nın başlaması üzerine, yeniden orduya çağrıldı (14
Eylül 1914). Kısa bir süre "Türk Sözü" dergisinin başyazarlığını
yaptı. lan Calibe Hanım'la evlendi (1915).
Eylül 1918'de eşinden ayrıldı. 6 mart 1920'de kaldırıldığı Haydarpaşa
Hastanesi'nde şeker hastalığından öldü. Kadıköy Kuşdili'ndeki Mahmut Baba
Türbesi mezarlığına gömüldü. 1939'da, kemikleri Zincirlikuyu Mezarlığı'ndaki
Asri Mezarlık'a taşındı.
ESERLERİ:
Romanları:
Yaşadığı yıllarda yayınlanan üç romanı ( Ashab-ı Kehfimiz, Efruz Bey, Yalnız Efe, 1919) onun bu alanda yarım kalmış denemeleri olarak sayılır. "Fantezi roman" olarak nitelendirilen Efruz Bey; 1908'den Mütareke yıllarına kadarki süreci, aydın kişilerin eleştirisi ekseninde yansıtır. Dönemin aydın hastalıklarını, siyasi akımların yanlış yönsemelerini toplumsal eleştiri bağlamında, yeni bir roman tekniğiyle verir. Yarın kalan romanı Yalnız Efe, destansı bir nitelik taşır. Konusunu bir halk menkıbesinden almıştır. Dönemin toplumsal ortamında, yapılan haksızlıklara başkaldırarak silahlanıp dağa çıkan -kız kahraman- Yalnız Efe'nin kişiliğinde Türk halkanın direnme gücünü göstermeye çalışmıştır. YAPITLARI: Öykü: Harem, (u.ö.), 1918; Yüksek Ökçeler, (ö.s.), 1923; Gizli Mabet, (ö.s.), 1923; bahar ve Kelebekler, (ö.s.), 1927. Bütün Eserleri, temalarına göre bir araya getirilen basım: Efruz Bey, 1970; kahramanlar, 1970; bomba, 1970; Harem, 1970; Yüksek Ökçeler, 1970; Yüzakı, 1970; Yalnız Efe, 1970; Falaka, 1970; Aşk Dalgası, 1970; Beyaz Lale, 1970; Gizli Mabet, 1970. |
3 Haziran 2012 Pazar
KAŞAĞI - ÖMER SEYFETTİN
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder