3 Haziran 2012 Pazar

KAŞAĞI - ÖMER SEYFETTİN


KİTABIN ADI                 : KAŞAĞI

KİTABIN YAZARI          :ÖMER SEYFETTİN
YAYIN EVİ VE ADRESİ: ŞAFAK YAYIN EVİ İSTANBUL
BASIM YILI                    :1997
1. KİTABIN KONUSU: Kardeşine iftira atıp, onun ölümünden sonra vicdan acabıyla yanıp tutuşan bir çocuğun dramı anlatılmaktadır.
2. KİTABIN ÖZETİ: Annesi, İstanbul'a gittiği için kendisinden bir yaş küçük olan kardeşi Hasan'la artık Dadaruh'un yanından hiç ayrılmaz. Bu, babasının seyisi, yaşlı bir adamdır. En sevdikleri şey atlardır. Dadaruh'la birlikte onları suya götürmek, çıplak sırtlarına binmek, onlar için çok zevklidir.Torbalara arpa koymak, yemliklere ot doldurmak, gübreleri kaldırmak eğlenceli bir oyundan daha çok hoşlarına gider. Dadaruh eline kaşağıyı alıp işe başladı mı, tıkı... tık... tıkı... tık... tıpkı bir saat gibi... yerinde duramaz, bunu gören küçük çocuk ben de yapacağım! diye tutturur.
O vakit Dadaruh, onu Tosun'un sırtına koyar, eline kaşağıyı verir,
- Hadi yap! Der.
Bu demir gereci hayvanın üstüne sürter, ama o uyumlu tıkırtıyı çıkaramazdı.
Her sabah ahıra gelir gelmez,
- Dadaruh, tımarı ben yapacağım, der.Ama adam izin vermez ancak boyu at kadar olunca yapabileceğini söyler.Boyu atın karnına bile varmıyordu. Oysa en keyifli, en eğlenceli şey buydu. Sanki kaşağının düzenli tıkırtısı Tosun'un hoşuna gidiyor, kulaklarını kısıyor, kuyruğunu kocaman bir püskül gibi sallıyordu. Tam tımar biteceğine yakın huysuzlanır, o zaman Dadaruh, "Höyt.." diye sağrısına bir tokat indirir, sonra öteki atları tımara başlardı.Bir gün yalnız başına kalır. Hasan'la Dadaruh dere kenarına inmişlerdi. İçimde bir tımar etmek hırsı uyanır. Kaşağıyı arar, bulamaz. Annesinin bir hafta önce İstanbul'dan gönderdiği armağanlar içinden çıkan fakfon kaşağı, pırıl pırıl parlıyordu. Hemen alıp, Tosun'un yanına koşar,  karnına sürtmek ister fakat rahat durmaz.
- Sanırım acıtıyor? Diye düşünür.
Gümüş gibi parlayan bu güzel kaşağının dişlerine bakar. Çok keskin, çok sivridir. Biraz köreltmek için duvarın taşlarına sürtmeye başlar. Dişleri bozulunca yeniden dener. Gene atların hiçbiri durmaz ve kızar. Öfkesini sanki kaşağıdan çıkarmak ister. On adım ilerdeki çeşmeye koşar. Kaşağıyı yalağın taşına koyup yerden kaldırabildiği en ağır bir taş bularak üstüne hızlı hızlı indirmeye başlar. İstanbul'dan gelen, üstelik Dadaruh'un kullanmaya kıyamadığı bu güzel kaşağıyı ezip, parçalar. Sonra yalağın içine atar. Babası çeşmeye bakarken, yalağın içinde kırılmış kaşağıyı görür; Dadaruh'a yanına çağırınca  çok korkar. Dadaruh şaşırır, kırılmış kaşağı ortaya çıkınca, babası bunu kimin yaptığını sorar.Dadaruh,
- Bilmiyorum, der.
Babasının gözleri ona döner, daha bir şey sormadan, çocuk kaşağıyı kardeşi Hasan’ın kırdığını söyler. “Dadaruh uyurken odaya girdi. Sandıktan aldı. Sonra yalağın taşında ezdi” der.
Babası Hasan’I çağırır.
-Bu kaşağıyı niye kırdın?diye sorar.
Hasan, Dadaruh'un elinde duran alete şaşkın şaşkın baktıp, sarı saçlı başını sarsarak,
- Ben kırmadım, der.
- Doğru söyle, darılmayacağım. Yalan çok kötüdür, der babası. Hasan inkârda direnir. Baba öfkelenir. Üzerine yürür "Utanmaz yalancı" diye yüzüne bir tokat indirir.
- Götür bunu eve; sakın bunu bir daha buraya sokma. Hep Pervin'le otursun! diye haykırır.
Artık ahırda hep yalnız oynar. Hasan eve hapsedilir. Annesi geldikten sonra da bağışlanmaz.Annesi onun iftira atabileceğine hiç ihtimal vermez.
Ertesi yıl anne, yazın gene İstanbul'a gider.Hasan'a ahır hâlâ yasaktır. Bir gün birdenbire hastalandı.  Doktor "Kuşpalazı" der. Babası yatağın başucundan hiç ayrılmaz.Hizmetçi kardeşinin öleceğini söyler ve çocuk  ağlamaya başlar.Gece uyuyamaz, uykuya dalar dalmaz Hasan'ın hayali gözünün önüne gelir "İftiracı! İftiracı!" diye karşısında ağlar.Pervin'i uyandırır. Hasan'ın yanına gitmek istediğini ve babasına bir şey söylemek istediğini söyler.Yarın söylersin, der.Sabaha kadar gene gözlerini kapayamaz. Hava henüz ağarırken Pervin'i uyandırır.Ama zavallı suçsuz kardeşi, o gece ölmüştür.
3.KİTABIN ANA FİKRİ: Yalan söylemek kötü bir alışkanlıktır.
4.KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARI DEĞERLENDİRİLMESİ:
    Büyük çocuk: Hasan’ın abisidir.babasından çok korkar.Atları çok sever.
   Hasan :Küçük kardeştir.O da babasından çok korkar ve atları çok sever.Geçirdiği hastalık ölümüne sebep olur.
   Dadaruh: Evin seyisidir. Bütün zamanını atlarla geçirmekyen çok zevk alır.İki çocuğu da çok sever.
   Pervin: Evin hizmetçisidir. Çok yumuşak kalplidir ve herşeyi açıkça söyler.Bir o kadar da sulugözdür.
   Baba: Çocuklarının üzerinde büyük bir otorite sahibidir.        Çocukları onu çok sever ama ondan çok korkarlar.
5.KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER: Yazar olayları ve yer betimlemelerini çok güzel ve yerinde yapmıştır.Akıcılığı sağlamış, okuyucuyu sıkmadan akıcı bir şekilde okuyabilmesi için bütün imkan ve kabiliyetlerini sergilemiştir.
6.YAZAR HAKKINDA KISA BİLGİ: Ömer Seyfettin, yazı ve öyküleriyle dilde sadeleşme hareketinin öncülüğünü yaparak yeni bir edebiyat akımının oluşumunu sağlayıp, Türk öykücülüğünde kısa öykü türünün dil, anlatım tekniği ile tematik yönden ilk özgün örneklerini vermiştir. Aynı zamanda ulusal edebiyat akımını başlatan yazarlardan olan Ömer Seyfettin 28 Şubat 1884'te Gönen'de doğdu. Öğrenimine, dört yaşında iken, Gönen Mahalle Mektebi'nde başladı. Ailesiyle birlikte İstanbul'a gelince (1892), ilköğrenimini özel bir okul olan Aksaray'daki Mekteb-i Osmani'da sürdürdü. Babasının isteği üzerine, Eyüp baytar Rüştiyesi'nin subay çocuklarına özgü bölümüne yatılı olarak yazıldı (1893). Buradaki eğitiminden sonra (1896), Edirne Askeri İdadisi'ni (1900) ve İstanbul Mekteb-i Harbiye'yi bitirdi. 22 Ağustos 1903'te piyade teğmeni rütbesiyle mezun oldu. Ziya Gökalp ve arkadaşlarının çıkardıkları "Genç Kalemler" dergisinin kadrosuna katıldı. Balkan Savaşı'nın başlaması üzerine, yeniden orduya çağrıldı (14 Eylül 1914). Kısa bir süre "Türk Sözü" dergisinin başyazarlığını yaptı. lan Calibe Hanım'la evlendi (1915).  Eylül 1918'de eşinden ayrıldı. 6 mart 1920'de kaldırıldığı Haydarpaşa Hastanesi'nde şeker hastalığından öldü. Kadıköy Kuşdili'ndeki Mahmut Baba Türbesi mezarlığına gömüldü. 1939'da, kemikleri Zincirlikuyu Mezarlığı'ndaki Asri Mezarlık'a taşındı.
ESERLERİ:
Romanları:
Yaşadığı yıllarda yayınlanan üç romanı ( Ashab-ı Kehfimiz, Efruz Bey, Yalnız Efe, 1919) onun bu alanda yarım kalmış denemeleri olarak sayılır.
"Fantezi roman" olarak nitelendirilen Efruz Bey; 1908'den Mütareke yıllarına kadarki süreci, aydın kişilerin eleştirisi ekseninde yansıtır. Dönemin aydın hastalıklarını, siyasi akımların yanlış yönsemelerini toplumsal eleştiri bağlamında, yeni bir roman tekniğiyle verir.
Yarın kalan romanı Yalnız Efe, destansı bir nitelik taşır. Konusunu bir halk menkıbesinden almıştır. Dönemin toplumsal ortamında, yapılan haksızlıklara başkaldırarak silahlanıp dağa çıkan -kız kahraman- Yalnız Efe'nin kişiliğinde Türk halkanın direnme gücünü göstermeye çalışmıştır.
YAPITLARI:
Öykü: Harem, (u.ö.), 1918; Yüksek Ökçeler, (ö.s.), 1923; Gizli Mabet, (ö.s.), 1923; bahar ve Kelebekler, (ö.s.), 1927.
Bütün Eserleri, temalarına göre bir araya getirilen basım: Efruz Bey, 1970; kahramanlar, 1970; bomba, 1970; Harem, 1970; Yüksek Ökçeler, 1970; Yüzakı, 1970; Yalnız Efe, 1970; Falaka, 1970; Aşk Dalgası, 1970; Beyaz Lale, 1970; Gizli Mabet, 1970.

EKSİK PARÇALAR-JOY FIELDING


 KİTABIN ADI                    :  EKSİK PARÇALAR
KİTABIN YAZARI             :  JOY FIELDING
YAYIN EVİ VE ADRESİ  :  BİLGE KÜLTÜR SANAT, CAĞLOĞLU / İSTANBUL
BASIM YILI                       :  EYLÜL 2000 

 KİTABIN KONUSU:
           
            Yazar, kahramanı Kate Sinclar’ın sıradan yaşamı ile gerilim dolu vahşi bir dünya arasındaki o ince çizgiyi ustalıkla çizmiştir.

KİTABIN ÖZETİ:

            Romanın baş karekteri Kate bir terapisttir ve işi, diğer insanların yaşamlarındaki aksaklıkları gidermektir. Geçmişte sonsuza dek gömülü tutamayacağı bazı sırlar vardır. Kate’in herkes tarafından özlenen yaşamı, üvey kız kardeşi Jo Lynn’in, on üç kadına tecavüz edip onları vahşice öldürmekten yargılanan Colin Friendly ile evlenmek istemesiyle paramparça olur.

            Kate kendini kısa bir zaman içinde Colin’in, huzurlu aile yaşamını mahvetmesini engelleme çabası içinde bulur. Daha da kötüsü, yetmiş beş yaşındaki annesi giderek bunamakta ve zaten asi olan büyük kızı ise teyzsinin etkisi altına girmektedir. Colin ile Jo Lynn evlenirler. Colin, Jo Lynn yardımıyla hapisaneden kaçar. Colin daha önceki kurbanlarına yaptığı gibi Jo Lynn’de öldürdükten sonra Kate’in evine gelir. Elindeki bıçakla Sara’nın boğazına yapışır, bu arada Kate’in annesi arkadan yaklaşarak elindeki sert bir cisim ile Colin’in kafasına vurarak bayıltır. Böylece Colin yakalanarak ait olduğu yere geri döner. Kate ve ailesini geri kalan hayatı geçmişte olduğu gibi huzurlu bir şekil alır.

KİTABIN ANA FİKRİ:

            Hayat ne kadar zorluklarla dolu olursa olsun, bunlara karşi gögüs germeyi bilmeliyiz. Her çikişin bir inişi oldugunu unutmamaliyiz.

KİTABIN ŞAHISLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ:

            Kate Sinclair: güzel bir fiziğe sahip, kahverengi gözlü. İyi bir psikolog olmasına rağmen bu bilgilerini kendi hayatında kullanamıyor.

            Larry: Kate’in kocası ve inşaatçıdır. Hafif kilolu, golf oynamayı seven sakin bir insan. Bir baba olarak aile hayatında çok pasif.

            Jo Lynn: Kate’in üvey kız kardeşi. Erkekleri baştan çıkaracak bir güzelliğe ve cazibeye sahip. Dar görüşlü, olaylara tek yönlü bakan, şıpsevdi bir kadın.

            Sara: Kate’in kızı. Sara güzelliğiyle teyzesine çekmiş. Dürüst bir kişiliğe sahip değil. Teyzesini kendine örnek alan bir kız.

KİTAP HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER:

            Psikoloji eğitimi almış olan yazarın bu romanı, kadın ruhunu olağan üstü bir gerçeklikle betimliyor. Ama gereksiz tasfirlere yer vermiş ve olaylar arasında sık da olmasa bazı kopukluklar meydana getirmiştir. Dili sade ve anlaşılırdır.

YAZAR HAKKINDA BİLGİ:
 
            1948’de Florida’da doğmuş, 1946 yılında üniversiteye başlamıştır. Aynı zamanda çok iyi bir psikoloji eğitimi almıştır. Bunu çok iyi bir şekilde eserlerine yansıtmıştır. Önemli eserleri: Artık Ağlama, Eksik Parçalar.