23 Şubat 2012 Perşembe

Kızamık ile Kızamıkçık arasındaki farklılıklar
Kızamık ile kızamıkçık arasındaki farklılıklar
Kızamıkta_____________                                        Kızamıkçıkta
1.Kuluçka dönemi kısadır.                                             1.Uzundur.
2.Nezle, öksürük ve kojunktivit fazladır.                       2. Hafif veya yoktur.
3.Ateş yüksektir (39-40 ° C).                                      3.Hafif veya yoktur.
4.Döküntülerde bariz kepeklenme vardır.                    4.Çok hafif kepeklenme vardır.
5.Döküntüler kulak arkası ve saçlı                               5.Döküntüler yüz ve alından başlar,
deriden başlar, rengi daha koyudur.                            , rengi açık ve seyrektir.
6.Koplik lekeler vardır.                                                 6.Koplik lekeler yoktur
7.Tedor belirtisi yoktur.                                               7.Tedor belirtisi vardır.
AIDS Nedir? Klinik Belirtileri
CEVAP - AİDS "Kazanılmış Bağışıklık Yetmezliği Sendromu" anlamına gelen hastalığın kelimelerinin baş harfleridir. Bu hastalığın adı olarak kullanılmaktadır. Hastalık genellikle eş cinsellerde görülür.
Klinik belirtiler; lenf bezleri şiş, sert ve ağrılıdır. Bu şişlik 3 aydan fazla devam eder. Ateş, gece terlemesi, kuru ve devamlı öksürük, kolay yaralanma, sebepsiz kanamalar, ileri derecede ve sürekli yorgunluk, uzun süren su gibi ishal, kısa sürede fazla kilo kaybı, dil ve boğazda beyazımsı tabaka (maya enfeksiyonu), yürümede denge bozukluğu, karamsarlık, görme ve işitme bozukluğu, hafıza kaybı, uçuklar, deri-ağız-burun ve anüs mukozasında renksiz veya morumsu nodüller, şişlikler, plaklar ve kırmızı döküntüler en sık görülen belirtilerdir.
AİDS' in hafif şeklinde bu belirtilerden bazıları görülür. Hâlsizlik, kronik ishal, kronik ateş, kilo kaybı, sebebi bilinmeyen lenf adenopati ve gece terlemesi gibi belirtiler AİDS düşündürür. Bu belirtiler görülen kişilerde, bu belirtilerin ne zamandan beri devam ettiği, cinsel yaşam biçimi, kan nakli ve damar içi ilâç yapılıp yapılmadığı araştırılır.
AIDS Bulaşma Yolları
CEVAP  - İlk tespit edilen vakaların % 70 'den fazlası homoseksüel veya biseksüel erkeklerde bulunmuştur. Bu da hastalığın yüksek oranda cinsel yolla bulaştığını gösterir. Ayrıca kan ve kan ürünleriyle, kontamine enjektör­lerle ve AİDS1 li anneden plasenta ve sütle bebeğe bulaşabilmektedir.
Jilet, tırnak makası, diş fırçası, kanla temas edebilecek ortak kullanılan diğer berber ve kuaför aletleri ile az da olsa bulaşma tehlikesi vardır.
*  Hasta kişilere dokunmak, el sıkışmakla,
*  Tuvalet kapaklarından,
*  Telefonlardan,
*  Tabak, kaşık ve bardaktan,
*  Yüzme havuzlarından ve hamamlardan,
*  Sivrisineklerle AİDS bulaştığı tespit edilememiştir.Üç esas bulaşma yolu vardır. Bunlar;

1)   Kan ve kan ürünleri,
2)   Cinsel temas,
3)   Anneden fetüse geçiştir.

AIDS’e Kimler Yakalanır?
CEVAP - Eş cinseller (en çok homoseksüeller),
*           Biseksüeller,
*           Hayat kadınları,
*           Damardan uyuşturucu alanlar,
*           Kan ve kan ürünleri nakli yapılanlar,
                        Heteroseksüellerdir.
Parnasizm Nedir?
1850 yılında Fransa’da kimi ozanlarca Romantik akımın aşırı duyarlığına bir tepki olarak başlatılan, şiirde kişisel duygulara değil, ustalığa ve ölçülü oluşa önem veren okul. Parnasçılar, sanat için sanat görüşünü temel almıştır. Bunun için de toplumsal sorunlara sırt çevirmiş, biçim ustalığına yönelmişlerdir. Özellikle salt güzele ulaşmayı amaçlamışlardır. Çünkü güzellik ancak güzel biçimlerle elde edilir. Öte yandan şiirde ozanın kişiliği özellikle gizlenmiştir. Dış dünyayı, doğa görünümlerini nesnel bir tutumla yansıtım istenmiştir. Yunan-Latin kültürüne, bu kültür içinde yer alan mitolojik öğelere yeniden bir dönüş başlatmışlar, bu kültüre özgü güzelliklerin yitip gitmesi karşısında duydukları üzüntüyü dile getirmişlerdir. Şimdiki zaman, bir yana bırakılmış geçmiş dönemler, uzak ve yabanıl kültürler (Hind, Mısır, Filistin vb.), doğa görünümleri işlenerek şiir egzotik bir hava getirmişlerdir. Theodore de Banville (1823-1891), François Coppee (1842-1908), Jose Maria de Heredia (1842-1906) gibi adların yanı sıra asıl bu okulun doğmasına ve yerleşmesine öncülük eden Theophile Gautier’nin (1811-1872) adım anmak gerekir. Türk edebiyatında Tevfik Fikret ve Yahya Kemal Beyatlı üzerinde Parnas şiirinin etkileri olmuştur.
Realizmin siire yansimis biçimine Parnasizm denir. Fransa’da 1860′ta “Çagdas Parnas” adli siir dergisinin çevresinde toplanan sanatçilara “parnasyen” adi verilmis, bunlarin olusturdugu si­ir akimi da Pamasizm olarak nitelenmistir. Kisa­ca, Parnasizm, “siirde gerçekçilik” demektir.
Parnasizm, hayalci ve duygucu romantik si­ire karsi bir tepkidir. Realizmi ve Naturalizmi ha­zirlayan kosullar Parnasizm için de geçerlidir. Fel­sefe alaninda Pozitivizmin öne çikmasiyla bilimsel çalismalar önem kazanmis, edebiyatin siir kolunda da dis dünyayi duygusalliktan uzak bir biçim­de anlatan siirler deger kazanmistir.
Pamasizmin Özellikleri:
Parnasyen sairler, “siir”i çok emek verilen bir is olarak görmüsler, bir kuyumcu titizligiyle siirler yazmislardir.
Parnasizm, duygucu ve hayalci lirik siire bir tepkidir. Parnasyen sairler içe dönük ve duygucu siir yerine, dis dünyayi nesnel bir bakisla anlatan siire önem vermislerdir.
Pamasizmde en önemli ilke “sanat için sa­nattir. Buna göre güzellik ancak güzel bi­çimlerle elde edilebilir. Siirin görevi siyasal, toplumsal sorunlari anlatmak degil, insanla­ra “güzel”in ne oldugunu göstermektir.
Parnasizm, seçkin kisilere seslenen bir ede­biyat akimidir.
Siirde ölçü, kafiye ve ses uyumu çok önem­senmis, siirin biçimsel yönden kusursuz ol­masina çalisilmistir. Pamasyenler en çok “sone” biçimini kullanmislardir.
Eski Yunan ve Latin mitologyasina yenide dönülmüs, bu degerlerin yok olup gitmesin­den duyulan kaygilar dile getirilmistir.
Sairler, kendi kisiliklerini siirlerine yansitma­mislar, gözlemlerine dayanarak dis doga gö­rünümlerini siirlestirmislerdir.
Sanatçilar simdiki zaman yerine, geçmis za­manin kisi ve olaylarina yönelmisler, Hint, Misir, Filistin gibi uzak ve yabanci ülkelerin efsane ve kültürlerinden yararlanmislar, eg­zotik temalari islemislerdir.
Bazi parnasyen sairler, siirlerinde felsefi dü­süncelere, bilim ve fenle ilgili düsüncelere yer vermislerdir.
Dilin açik ve yalin olmasina, ustalikla kulla­nilmasina çok önem verilmistir.
Parnasizm, yalnizca bir siir akimidir.

Pamasizmin Önemli Temsilcileri:
Theophile Gautier…………………………………… siir
Theodore Banville………………………………….. siir
Leconte de Lisle……………………………………… siir
Jose Maria de Heredia……………………………. siir
François Coppee……………………………………. siir
Pamasizmin Türk Edebiyatindaki Temsilcileri:
Tevfik Fikret…………........ siir
Yahya Kemal Beyatli……. siir
UYARI
Pamasizmi Türk edebiyatinda tanitan ve temsil eden ilk sanatçi Cenap Sehabettin’dir. Bu sa­natçi daha sonra sembolist bir çizgiye kaymis­tir.
Mikroorganizmalara Göre Menenjitleri Sınıflandırılması
CEVAP  a. Bakteriyel menenjitler (septik menenjitler)
 1) Epidemik menenjitler;
*  primer (ilk yerleşme),
*  sekonder olarak görülür.

2)    Tüberküloz (tbc) menenjit,
3)    Streptokoksik menenjit,
4)    Pnömokoksik menenjit,
5)    Menengokoksik menenjit,
6)    Stafilokoksik menenjit,
7)    Hemofilus influenza menenjiti,
8)    E. coli menenjiti vb.
b- Viral menenjitler. Bunlar primer ve sekonder yerleşebilirler
1)    ECHO menenjiti
2)    Polio menenjiti                             primer menenjitler,
3)    Koksaki menenjiti
4)    Kabakulak menenjiti
5)    Kızamık menenjiti                     sekonder menenjitler,
6)    Herpes virüs menenjiti
c) Diğer menenjitler
nadir görülürler.
1)    Spiroket menenjitleri    -^
2)    Protozoa menenjitleri      L.
3)    Mantar menenjitleri vb._J
2. Yaş grubuna göre menenjitler
a. Yeni doğan menenjiti,
b. Süt çocukluğu menenjiti,
c. Büyük çocuk ve yetişkin menenjitleri.
İhbarı Mecburi Hastalıklardan “ A” Grubu Hastalıklar Nelerdir?
             A01. AİDS
A02. AKUT KANLI
A03. BOĞMACA
A04. BRUSELLOZ
A05. DİFTERİ
A06 GONORE
A07. HIV ENFEKSİYONU
A08. KABAKULAK
A09. KIZAMIK
A10. KIZAMIKÇIK
A11. KOLERA
A12. KUDUZ ve KUDUZ RİSKLİ TEMAS
A13. MENİNGOKOKSİK MENENJ İT
A14. NEONATAL TETANOZ
A15. POLİOMİYELİT
A16. SITMA
A17. SİFİLİZ
A18. ŞARBON
A19. ŞARK ÇIBANI [kutanöz leishmam'azisj
A20. TETANOZ
A21. TİFO
A22. TÜBERKÜLOZ
A23. AKUT VİRAL HEPATİTLER

İhbarı Mecburi Hastalıklardan “ B” Grubu Hastalıklar Nelerdir?
             Grup B bildirimi zorunlu hastalıklar listesi
B01. ÇİÇEK
B02. SARI HUMMA
B03. EPİDEMİK TİFÜS
B04. VEBA

İhbarı Mecburi Hastalıklardan “ C” Grubu Hastalıklar Nelerdir?
            Grup C bildirimi zorunlu hastalıklar listesi;
C01. AKUT HEMORAJİK ATEŞ
C02. CREUTZFELDT-JAKOB HASTALIĞI
C03. EKİNOKOKKOZ
C04. H. INFLUENZATip b (Hib) ENFEKSİYONU
COS. İNFLUENZA
C06. KALA-AZAR
C07. KONJENİTAL RUBELLA
COS. LEJYONER HASTALIĞI
C09. LEPRA
C10. LEPTOSPİROZ
C11. SUBAKUT SKLEROZAN PANENSEFALİT (SSPE)
C12. ŞİSTOZOMİYAZ
C13. TRAHÛM
C14. TOKSOPLAZMOZ
C15.TULAREMİ

İhbarı Mecburi Hastalıklardan “ D” Grubu Hastalıklar Nelerdir?
             D01. CAMPYLOBACTER JEJUNI
D02. CHLAMYDIA TRACHOMATIS
D03. CRYPTOSPORIDIUM SP.
D04. ENTAMOEBA HISTOLYTICA
005. ENTEROHEMORAJİK E.COLI
D06. GIARDIA INTESTINALIS
D07. SALMONELLA SP.
8.        SHIGELLASP.
9.        LISTERIA MONOCYTOGENES.
Hastalığı Etkileyen Faktörler nelerdir?
CEVAP 
 A. YAŞ
Enfeksiyon hastalıklarının görülme sıklığı ve ölüm oranları ile yaş arasında sıkı bir ilişki vardır. Bu ilişki; vücut direnci, vücut hacmi, fizyolojik yapı ve çevre şartlarına bağlıdır.
B. CİNS
Bazı hastalıklar, anatomik yapı sebebiyle cinsler arasında farklılıklar gösterir. Örneğin, mantar hastalıkları ve kıl kurdu kadın genital organlarında daha kolay yerleşir.
Cinsler arasındaki iş farklılıkları, fizyolojik yapıları, vücut dirençleri ve sosyal yapılarındaki farklılıklar sebebiyle hastalıklarında da farklılık vardır.
C. AİLE
Bazı hastalıklar çok yakın temasla ve uzun süre bir arada kalmakla bulaşabilir. Bunlar:
*   Ailenin genetik yapısı,
*   Ailenin kalabalık oluşu,
*   Ailenin eğitim düzeyi,
*   Ailenin sağlık personeliyle ilişkileri,
*   Ailenin çevre ile ilişkileri,
Sosyo-ekonomik  durum  ile yakından   ilgilidir.
Ç. IRK
Aile de olduğu gibi, ırka ait genetik ve kültür yapısına bağlı olarak bazı hastalıklarda ırklar arasında farklılıklar vardır. Örneğin, siyah ırk, derin mantar enfeksiyonlarına karşı beyaz ırktan daha hassastır. Afrikalılar ve Kızılderililer tüberküloza çok hassas oldukları hâlde Moğollar dirençlidir.
Doğal Bağışıklığı Oluşturan Faktörler Nelerdir?
CEVAP 
                     1)Genetik yapı
         Canlı türleri dolayısıyla insanlar da enfeksiyon etkenlerine karşı farklı direnç ve duyarlılık gösterirler. Örneğin, polio virüsü sadece insanlarda hastalık yapabilir. Tüberküloz (Tbc) Hintlilerde ve Amerikan zencilerinde daha ağır seyretmektedir. Çünkü, bunlar tbc. basillerine daha duyarlılar.
2)  Anatomik engeller              
* Deri: Sağlam deriden mikroorganizmaların büyük bir kısmı vücuda giremez. Ancak; yara, yanık, çizik, sıyrık gibi deri bütünlüğünün bozulduğu durumlarda girebilirler. Derinin normal florası ile ter ve yağ bezi salgılarındaki lizozom enzimi, bazı mikroorganizmaların insanda
yerleşmesini ve üremesini engeller.
              * Mukoza: Göz, sindirim, solunum, üro-genital sistem mukozaları
mikroorganizmalara dirençlidir.
*  Göz yaşı: Yıkayıcı ve lizozom enzimi ile koruyucu rol oynar.
*  Solunum sistemi:  Burun kılları ve salgısı, epitel doku tüyleri, öksürük, aksırık birer savunma faktörleridir.
*   Sindirim   sistemi:   Ağız   florası,   salyadaki   lizozomlar,   mide, bağırsak ve pankreas enzimleri, bağırsak peristaltik hareketleri ve dışkı yapma bu sistemin direnç faktörleridir.
* Üro-genital sistem: idrarın asit özelliği ve dışarı atılması, prostat salgısı, vajen florası bu sistemin doğal direncini sağlar.
3)  Vücut sıvılarmdaki koruyucu faktörler
*  Lizozomlar: Tükürük, göz yaşı, burun salgısı gibi vücut sıvılarında bulunan lizozomlar (idrar ve BOS da bulunmaz) başta gram + (pozitif) bakteriler olmak üzere bazı mikroorganizmaları yok ederler.
*  Reaktif protein (CRP) : Properdin ve interferon gibi protein türleri insanları mikroorganizmalara karşı korur.
' Doğal antikorlar: Herhangi bir antijenin uyarması ile oluşan doğal (özgül) antikorlar mikroorganizmaları fagosite ederek vücudu enfeksiyonlardan korurlar.
* Kompleman sistem: Serumda bulunan ve yaklaşık 20 serum proteininden oluşan (globülin yapısında) bir koruyucu sistemdir. Vücutta inaktif hâlde bulunan bu proteinler mikroorganizmaların vücuda girmesi ile aktif hâle gelerek vücut savunmasında önemli rol oynar.
4) Hücresel faktörler
a) Fagositoz: Başta lökositler ve makrofajlar gibi savunma hücreleri olmak üzere vücuda giren mikroorganizmaları ve diğer yabancı maddeleri hücre içine alıp, parçalayarak veya sindirerek yok ederler. Bu hücre topluluğuna RES ( retiküloendotelyal sistem) denir. Vücudun önemli bir savunma sistemidir.
              b) İltihap (Cerahat) : Vücutta mikroorganizmaların etkisi ile veya diğer fiziksel ve kimyasal nedenlerle doku hasarı olur. Bu hasarı sınırlı tutmak veya tamir etmek için, lökositler, lenfositler, monositler vb. savunma hücreleri olay yerinde yoğunlaşırlar. Burada oluşan doku ve savunma hücre artıklarına iltihap denir. Bu da vücudun bir savunma tepkisidir.