Fiziksel (Ortopedik) Engellilerin Özellikleri
1. Bağımsız hareket edebilme becerileri devimsel koordinasyonları
sınırlıdır.
2. Hareketten çekinir, pasif kalmayı tercih ederler. Sıklıkla yorgunluktan
şikayet ederler.
3. Yetersizlikten etkilenme düzeylerine göre uyum, konuşma ve öğrenme
güçlükleri de görülebilir.
4. Düşük benlik algısı görülebilir.
Süreğen Hastalığı Olanlar Ve Hastanede Yatan Çocukların Özellikleri
Duygusal, sosyal ve uyum güçlükleri ile birlikte, ruhsal çöküntü
görülebilir. Psikolojik desteğe gereksinimleri vardır. Uyumsuzluk, çaresizlik ve
korku duyguları ortaya çıkabilir.
Bedensel yetersizliği olan çocuklar çeşitli şekillerde sınıflandırılmaktadır.
Best (1992) üç tip sınıflandırmadan söz etmektedir.
Özürün tipine göre sınıflandırma
1. Nörolojik sistemle ilgili yetersizlikler (beyin, omirilik ve sinir sistemi)
2. Kas-iskelet sistemi ile ilgili yetersizlikler
3. Sağlık bozuklukları
Nedenlere bağlı sınıflandırma
1-Doğum öncesi: Genetik olarak geçen bazı problemler, annenin geçirdiği
enfeksiyonlar ile ilgili problemler, oksijen yetmezliği, malnütrisyon, annenin
madde kullanımı ve anne karnında geçirilen travma
2-Doğum esnası: Doğum esnasında meydana gelen bazı problemler
3-Doğum sonrası: Sonradan oluşan hastalıklar ya da travmalar bağlı
yetersizlikler, vücudun parçalarında ya da fonksiyonlarındaki kayıplar. Çocuk
felci gibi enfeksiyonların neden olduğu özürler, kanser ve benzer gibi diğer
sağlık sorunları
Yetersizliğin derecesine göre sınıflandırma
1-Hafif: Yaşamını sürdürmek için destekleyici bir araca gereksinim
duymamakta, kişisel gereksinimlerini karşılayabilmektedir.
2-Orta: Kişisel gereksinimlerinde yardımcı araçlar kullanılmaktadır.
3- Ağır: Kişisel gereksinimlerini yardımsız yapamamaktadır.
B. EN ÇOK KARŞILAŞILAN ORTOPEDİK VE SAĞLIK
YETERSİZLİKLERİNİN NEDENLERİ VE ÖZELLİKLERİ
a- Ortopedik yetersizlikler: Organ Eksikliği: doğuştan veya sonradan
kol ve bacak gibi vücuda eklemlerle bağlı organlardaki eksikliklerdir. Örneğin,
parmağın olmaması,elin olmaması, ayağın, bacağın olmaması, gibi... Doğum
öncesinde annenin röntgen ışınlarına maruz kalması, ilaç kullanılması, geçirdiği
enfeksiyonlar gibi, doğum sırasında geçirilen kazalar, tıbbi müdahaleler, şeker
hastalığı gibi nedenlerden kaynaklanmaktadır. Eğitimlerinde yardımcı protez ve
ortezler kullanılmaktadır. Ayrıca eğitsel çevre düzenlemeleri ve kişinin takılan
protezine /ortezine uyum sağlayabilmesi için psiko-sosyal ve eğitsel çalışmaların
düzenlenmesi gerekmektedir.
b- Cerebral Palsy(CP)–Beyinsel inme: Beynin zedelenmesinin neden
olduğu hareket bozukluklarını tanımlayan genel bir terim olarak kullanılmaktadır.
Bir kas koordinasyonu problemidir. Çocukların kasları ya da sinirleri zarar
görmemiştir, kaslar ya da sinirler beyin sapı ile bağlantı kurabilir, ancak beyin,
kasların kasılma ve gevşemesini kontrol etmek için gerekli sinyalleri uygun
şekilde göndermektedir. Beyinsel inme kısaca istemli hareketlerdeki ya da
duruştaki bozukluk olarak tanımlanabilir. İki önemli özelliği bulunmaktadır.
Bunlardan birincisi beyin hasarı kalıtsal değildir, ikincisi ise ilerleyen bir özelliği
bulunmamaktadır.
Beyinde oluşan hasarların yeri ve büyüklüklerine ya da türüne göre zihinsel
problemler, algı ve duyu kusurları ve konvülziyonlar gelişebilmektedir
Doğum öncesinde , sırasında ve sonrasında beyinde zedelenmeye yol açan
herhangi bir durum beyinsel inmeye neden olmaktadır. Doğum öncesinde
annenin ateşli hastalıklara, zehirli maddelere yada röntgen ışınlarına maruz
kalması, anne karnındaki bebeğin zedelenmesine yol açar. Doğum sonrasında ise
geç ve güç doğum, oksijen yetmezliği, zehirlenme, yüksek ateş ve beyin
kanaması gibi doğum sonrasında oluşan etmenlere C.P’nin olası nedenleri
arasında yer almaktadır. C.P’nin tanılanması amacıyla özel bir test
bulunmamaktadır. Bunun için çocuğun tıbbi geçmişi ayrıntılı olarak araştırılmalı
ve hareketleri incelenmelidir. C P’ in belirtileri motor becerilerin gelişiminde
gecikme, normal olmayan hareket kalıpları ile refleksler ve kas konusunda artış
şeklindedir. Ayrıca konuşmada, işitmede ve görmede problemler olabilmektedir.
C.P’ nin devimsel yetersizliğin derecesine ve oluştuğu yere göre iki türlü
sınıflanmaktadır.
1- Devimsel Yetersizliklerin Derecesine Göre Beyinsel İnme: Bu
sınıflamada spastik, athetoid, ataksia, tremor ve rijiditi’yi kapsamaktadır.
2- Devimsel Yetersizliğin Oluştuğu Yere Göre Beyinsel İnme: Bu
sınıflandırma , monopleji, hemipleji, parapleji, tripleji, kuedripleji ve dipleji’ yi
kapsamaktadır.C.P’li çocukların eğitimi ve rehabilitasyonu çok yönlü bir
kavramdır. C.P’li çocuğun yönlendirilmesi, bütün gelişim alanları ile ilgili
uzmanlarla işbirliği içinde eğitimsel açıdan çok iyi gözlem gerektirmektedir.
Gözlemler;
a-Ailenin yaklaşımı ve işbirliği, çocuğun anneye bağımlılığı
b-Motor seviye
c-Zihinsel gelişim seviyesi
d-Sosyal gelişim
e-Nöbet geçirme durumu
f-Duyu organları ile ilgili problemlerin varlığı,
alanlarında yapılmalıdır ve çocuğun eğitim programı hazırlanmadan önce
konu ile ilgili olarak eğitimci aşağıdaki işbirliklerine girişmelidir:
Hekim-Eğitimci İşbirliği
a-Nöbet geçiren çocuk
b-Kasılmalar nedeni ile ilaç tedavisi ile gevşetilerek çalışabilecek çocuk
c-İlaçla tedaviyi gerektirecek kadar aşırı salya çıkaran çocuk
d-Konuşma gelişimi açısından ağız sağlığı kontrolleri
e-Görme engelli olan çocuklar
f-İşitme engelli olan çocuklar
Motor Gelişimi Yönünden Fizyoterapist-Eğitimci İşbirliği
Eğitim ünitesinde değerlendirilmesi yapılan çocuğun çalışma ve
faaliyetlerini sürdürebileceği en uygun pozisyon fizyoterapistlerle işbirliği ile
sağlanmaktadır.
a-Diz üstünde çalışmayı gerektiren çocuk
b-Üçgen yastıkta yüzü koyun pozisyonda baş kontrolünü sağlayarak
c-Ayaklı masada ayakta çalışması gereken çocuk
d-Atetozu nedeni ile ağırlık takılarak çalışması gereken çocuk
Psikolog-Eğitimci İşbirliği
a-Tırnak yeme sorunları
b-Uyum problemleri
c-Enürezis
d-Anneye aşırı bağımlılık
e-Psikolojik testler
Aile-Eğitimci İşbirliği
a-Ailenin eğitimin önemini kavraması
b-Çocuğun engelini kabullenmesi
c-Aşırı koruyucu aile tipi
d-Eğitim programı paralelinde çalışmaların günlük yaşam içinde
uygulanması
Bunlar çocuğa gerekli yönleri ile sağlandıktan sonra kaba motor-ince motor, dil,
kavram gelişimi alanlarında çalışmalara başlanabilir. Bu noktada önemli olan;
1-Çocuğun çevreye ve kendine güven duyması
2-Eğitimci ile iyi iletişime geçilmesi
3-Yönlendirildiği faaliyetlerin kendi düzeyini aşmaması
4-Beş duyusuna yönelik uyarıcılarla uyarılmasıdır.
Beyinsel inmeli çocukların eğitiminde önemli olan çocuğun yetersizliği
nedeniyle ulaşamadığı uyarıcı ve eğitsel çevreyi ayağına götürmektir. Bu
çerçevede, yetersiz olan duyularını mümkün olduğunca uyararak duyusal
gelişimini hızlandırıcı etkinlik ve düzenlemeler ile ellerini, bedenini
kullanabilmesi için gerekli hareketler adım adım sağlanmalıdır. Daha sonra
çocuğa kavramların öğrenilmesi ve vücudun daha etkili ve becerikli olarak
kullanılmasını içeren etkinlikler sunulmalıdır, sosyal ve yaratıcı etkinlikler de
eğitim programında mutlaka yer almalıdır.
Spastik: Türk Spastik Çocuklar Derneği’nin Rehberlik elemanlarına, Ana
Okulu Yetkililerine, İlkokul Müdürlerine, İlkokul Öğretmenlerine yönelik olarak
bu konudaki çalışmaları aşağıda sunulmuştur:
Beyin felci (Serebral Palsi), beyinden kaynaklanan hareket özrüdür.
Kaslarda kasılma, istemsiz hareketler, konuşma ve yürüme güçlüğü, hareketlerde
ve zihinsel faaliyetlerde yavaşlamaya yol açmaktadır, bu belirtilerin hepsi veya
birkaçı çocukta bulunabilir.
Bu hastalığın üç çeşit tedavisi vardır, üçü bir arada yapılır. Birincisi fizik
tedavi, ikincisi oyun, üçüncüsü okul eğitimidir. Bu nedenle serebral palsili
çocuğu okula kabul ederek tedavisine katkıda bulunmuş oluyorsunuz. Ayrıca
anayasanın ilgili maddelerine uymuş oluyorsunuz. Beyin felçli çocuğun
eğitiminde güçlüklerle karşılaşacaksınız. Öğrenciniz ellerini kullanamasa,
konuşamasa bile, gözleri ve kulaklarıyla sizi sınıfta izlemesine izin vermeniz,
onun tedavisini kolaylaştıracaktır. Yaşıtlarıyla bir arada olması ruh sağlığını
koruyacaktır.
Aşağıdaki örneklerden yararlanabilirsiniz:
Ellerini zor kullanan çocuğu kalem kullanmaya zorlama yerine, elektrikli
daktilo kullanmaya sevk edebilirsiniz, okul aile birliğini bu konuda desteğe
çağırabilirsiniz.
Okuma-yazma çalışması sağlıklı çocuğunkinden biraz farklı olabilir. Fişle
cümle verip okumayı sökemezse, fişle kelime vermeyi deneyin, olmazsa heceye,
olmazsa harfle çalışmaya başlamak gerekebilir. Harflerin büyük ebatta olması
gerekebilir. Mika ve mıknatıslı harf ve rakam kullanmak gerekebilir.
Çizgi çalışmasında noktalı hattı kullanma çalışması kullanılabilir.
Zeka potansiyeli yüksek olup, konuşamayan, ellerini kullanamayan ve
işitmeyen çocuklar için bilgisayarlı eğitim gereklidir.
Beyin felçli çocuğun, üzeride çalıştığı kağıtları masaya selobantla
yapıştırarak sabitleyebilirsiniz. Avuçlarını güçlükle açan çocuklar için çok kalın
kalemler kullanabilirsiniz. (Örneğin: faber 2770, senatör 87)
Sınav yapmada sorunla karşılaşabilirsiniz, bu sorunu şu yollarla
çözümleyebilirsiniz:
1. Kağıt üzerindeki birkaç obje veya rakamdan isteneni eliyle veya
gözüyle işaretlemesi istenebilir.
2. Çoktan seçmeli değerlendirme yöntemi kullanılabilir.
Eğitimde kullanacağınız materyalleri velilere hazırlatabilirsiniz.
Bu çocuklarımızın beden eğitimi derslerinden muaf tutulması, yürüyemese
bile oturarak jimnastik hareketlerine katılması tedaviye katkı sağlayacaktır.
Epilepsi: Aslında bu bir sağlık sorunudur. Nöbetler en önemli özelliğidir.
Beyindeki düzensiz elektrik deşarjlarından kaynaklanan geçici nörolojik
Spastik: Türk Spastik Çocuklar Derneği’nin Rehberlik elemanlarına, Ana
Okulu Yetkililerine, İlkokul Müdürlerine, İlkokul Öğretmenlerine yönelik olarak
bu konudaki çalışmaları aşağıda sunulmuştur:
Beyin felci (Serebral Palsi), beyinden kaynaklanan hareket özrüdür.
Kaslarda kasılma, istemsiz hareketler, konuşma ve yürüme güçlüğü, hareketlerde
ve zihinsel faaliyetlerde yavaşlamaya yol açmaktadır, bu belirtilerin hepsi veya
birkaçı çocukta bulunabilir.
Bu hastalığın üç çeşit tedavisi vardır, üçü bir arada yapılır. Birincisi fizik
tedavi, ikincisi oyun, üçüncüsü okul eğitimidir. Bu nedenle serebral palsili
çocuğu okula kabul ederek tedavisine katkıda bulunmuş oluyorsunuz. Ayrıca
anayasanın ilgili maddelerine uymuş oluyorsunuz. Beyin felçli çocuğun
eğitiminde güçlüklerle karşılaşacaksınız. Öğrenciniz ellerini kullanamasa,
konuşamasa bile, gözleri ve kulaklarıyla sizi sınıfta izlemesine izin vermeniz,
onun tedavisini kolaylaştıracaktır. Yaşıtlarıyla bir arada olması ruh sağlığını
koruyacaktır.
Aşağıdaki örneklerden yararlanabilirsiniz:
Ellerini zor kullanan çocuğu kalem kullanmaya zorlama yerine, elektrikli
daktilo kullanmaya sevk edebilirsiniz, okul aile birliğini bu konuda desteğe
çağırabilirsiniz.
Okuma-yazma çalışması sağlıklı çocuğunkinden biraz farklı olabilir. Fişle
cümle verip okumayı sökemezse, fişle kelime vermeyi deneyin, olmazsa heceye,
olmazsa harfle çalışmaya başlamak gerekebilir. Harflerin büyük ebatta olması
gerekebilir. Mika ve mıknatıslı harf ve rakam kullanmak gerekebilir.
Çizgi çalışmasında noktalı hattı kullanma çalışması kullanılabilir.
Zeka potansiyeli yüksek olup, konuşamayan, ellerini kullanamayan ve
işitmeyen çocuklar için bilgisayarlı eğitim gereklidir.
Beyin felçli çocuğun, üzeride çalıştığı kağıtları masaya selobantla
yapıştırarak sabitleyebilirsiniz. Avuçlarını güçlükle açan çocuklar için çok kalın
kalemler kullanabilirsiniz. (Örneğin: faber 2770, senatör 87)
Sınav yapmada sorunla karşılaşabilirsiniz, bu sorunu şu yollarla
çözümleyebilirsiniz:
1. Kağıt üzerindeki birkaç obje veya rakamdan isteneni eliyle veya
gözüyle işaretlemesi istenebilir.
2. Çoktan seçmeli değerlendirme yöntemi kullanılabilir.
Eğitimde kullanacağınız materyalleri velilere hazırlatabilirsiniz.
Bu çocuklarımızın beden eğitimi derslerinden muaf tutulması, yürüyemese
bile oturarak jimnastik hareketlerine katılması tedaviye katkı sağlayacaktır.
Epilepsi: Aslında bu bir sağlık sorunudur. Nöbetler en önemli özelliğidir.
Beyindeki düzensiz elektrik deşarjlarından kaynaklanan geçici nörolojik
Anksiyete belirtileri gösterebilirler. Zedelenmenin ağır olduğu durumlarda dili
anlama ve üretme yeteneğinde problemler görülebilmektedir.
b- Sağlık Yetersizlikleri:
1- Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu: Dikkat Eksikliğini ilk
araştıran uzman, sendromu bu adla tanımıyordu. George Fredick Still, 1902
yılında araştırmalarını 20 dizilik bir konferans şeklinde "Royal College of
Physicians" Londra'da sundu. Konferanslarında; saldırgan, asi, disipline
edilemeyen, aşırı duygusal, "ihtiraslı", kurallara uymayan, kaba, acımasız,
yalancı, dikkatsiz, aşırı hareketli, sakar ve saldırganlığı dolayısı ile diğer çocuklar
için tehlike arz eden çocuklardan söz etti. Still'e göre; bu çocuklarda "kronik bir
ahlak bozukluğu" vardı.
Still, bu çocukların uyarılma eşiklerinin diğer çocuklara oranla yüksek
olduğunu ve durumlarının kalıtımsal olduğunu da gözlemlemişti. Ancak o
zamanın anlayışı ile çocukların durumlarını "yeterince ahlaklı olmadıkları"
şeklinde tanımlamıştı. Bu davranışların anne babaların çocuklarını yanlış
yetiştirmelerinden değil; organik bir bozukluktan kaynaklanabileceği fikri ancak
20.yüzyılda göz önüne alındı.
Bir okyanus ötede ve bir on yıl sonra Amerikalı doktorlar hala Still'in tarif ettiği
belirtilerin etkilediği çocukları tartışmaktaydılar. Bu çocukların çoğunun bir ortak
noktası vardı: Dikkat Eksikliği Sendromu benzeri belirtilerin yanı sıra hepsi
1917-1918 yıllarında yaşanan "beyin humması salgını"ndan sağ kurtulmuş
çocuklardı.
Pek çok tıbbi makale bu çocukları "beyin humması sonrası davranış
bozukluğu" gösteren çocuklar olarak tanımlamışlardı. Still'in hastaları gibi bu
çocuklar da sosyal olarak rahatsızlık verici ve hafıza sorunu olan bireylerdi.
"Daha şefkatli, daha anlayışlı bir teşhis" konulmasına doğru ilk adım bu
çocukların beyin özürlü olarak adlandırılmak için çok zeki olmaları dolayısıyla en
alt düzeyde beyin özürlü diye adlandırılmaları ile atıldı. Böylece "minimal beyin
özürlü" tabiri popüler oldu. Hatta o kadar popüler oldu ki; çocukta görülür hiçbir
beyin özürü görülmese bile gene de bu teşhis kondu.
Bu teşhisin yarattığı bir başka sorun ise tanımın, tedavi uygulanabilmesi
için çok geniş kapsamlı olmasıydı. Örneğin günümüzde öğrenme zorluğu, gelişim
bozukluğu, asilik ve dikkat eksikliği adları verilen tüm sendromlar, minimal
beyin özürü olarak tanımlanıyordu.
Hiperaktivite ilk kez 1957'de Laufer ve Denhoff ile 1960'da Stella Chess
tarafından adlandırıldı. Zaman içinde de bu bozukluğun doğru adı olarak psikoloji
çevrelerinde kabul edildi. Yeni terim, daha sonra Dikkat Eksikliği ile
Hiperaktivite olarak adlandırılacaktı ancak dikkat eksiklikleri olduğu halde
hiperaktif özellikler göstermeyen çocuklara da aynı teşhis konmaktaydı.
70'li yıllara gelindiğinde, hiperaktivite konusunda 2000 çalışma yapılmıştı.
Özellikler arasında aşırı hareketlilik, dürtüsel davranma, dikkat toplayamama ve
sabırsızlık vardı. Bu çalışmalara göre aşırı hareketlilik en belirgin özellik olarak
ortaya çıkıyordu ve belirtiler ergenlik çağında ortadan kalkıyordu.
1972 yılında Virginia Douglas, Kanada Psikoloji Birliğine sunduğu bir
çalışmayla; dikkat eksikliği ve düşünmeden hareket etmenin, bu çocuklarda aşırı
hareketlilikten daha fazla dikkat edilmesi gereken bir nokta olduğunu öne sürdü.
Böylece çalışmalar aşırı hareketlilikten, dikkat toplayamama sorunlarına yöneldi.
Douglas'ın çalışma arkadaşı, Gabriel Weiss, uzun süreli araştırmalarının
sonucunda çocuklardaki hiperaktivitenin, ergenlik çağında ortadan kalkma
ihtimalinin olduğunu ancak dikkat ve davranış sorunlarının kalacağını iddia etti.
1980 yılından 1989 yılına kadar geçen sürede, binlerce araştırma yapıldı ve
Dikkat Eksikliği ile Hiperaktivite Sendromunu pediatrik psikoloji tarihinde
üzerinde en fazla çalışılan konu yaptı. Yalnızca üzerinde en fazla çalışılan değil
aynı zamanda da en fazla alt konuya bölünmüş olan konu; bir zamanlar "Minimal
Beyin Özürü" olarak tanımlanan sendrom bugün şu alt konulara bölünüyor:
Dikkat Eksikliği / Hiperaktivite Sendromu (dikkat toplama bozukluğu ağırlıklı)
Dikkat Eksikliği / Hiperaktivite Sendromu (dürtüsel davranış bozukluğu ağırlıklı)
Dikkat Eksikliği / Hiperaktivite Sendromu (dürtüsel davranış bozukluğu ve dikkat
toplama bozukluğu)
Dikkat Eksikliği Hiperaktivite: Aşırı hareketlilik olarak dilimize çevrilecek
olan hiperaktivite kelimesini son birkaç yıldır halkımızın sıkça duymaya ve
kullanmaya başladı. Ancak hiperaktivite konusunda kulaktan duyma yalan yanlış
bilgilerin aileyi yanlış yönlendirmesi engellenemedi. Hiperaktivite nedir? Ne
Değildir ? Belirtileri nelerdir ve nasıl tedavi edilir? Tüm bu soruların bilimsel
gerçekler ışığında doğru cevaplarını aramak ve bulmak gerekmektedir. Geniş
anlamıyla ciddi bir toplumsal sorun olan bu durumu görmemezlikten gelmek,
yokmuş gibi kabul etmek ya da “biz de çocuk iken böyleydik” diyerek
geçiştirmeye çalışmak aslında bu çocuklara yapabileceğimiz en büyük haksızlık
olacaktır. Şurası unutulmamalıdır ki hiperaktivite konusunda son yıllardaki
çabalara karşın halkımız arasında ciddi bir bilgi eksikliği vardır. Hatta bu konuda
detaylı bilgi sahibi olmaları gereken eğitimcilerin bazılarının ortaya koydukları
tutumları anlamak mümkün değildir.
Hiperaktivite çocuğun sadece yaramazlık sorunu değildir. Her yaramaz çocuğun
hiperaktif olduğunu söylemek mümkün değildir. Aslında temel yanlış bu tıbbi
durumun adını tam olarak bilmemekte yatmaktadır.
Tam adıyla DİKKAT EKSİKLİĞİ HİPERAKTİTE çocuklarda üç ana
belirtisinin belirli oranlarda görüldüğü tıbbi bir sorundur:
1- Dikkat eksikliği hiperaktivitenin birinci ana belirtisi aşırı hareketliliktir.
Bu çocuklar yaşıtlarıyla kıyaslandığında onlardan daha hareketli olmalarıyla
dikkat çekerler. Adeta yorulmak bilmezler, sürekli hareket halindedirler. Ev
içinde koşuşturur, yükseklere tırmanır, dolap tepelerinde gezerler. Bir motor
tarafından sürülüyor gibidirler. Bir kısmı bu derece hareketli olmayabilir ancak
bir yerde oturması beklenen kısa bir süre dahi oturamazlar. Kıpır kıpırdırlar, elleri
dursa ayakları durmaz. Dur ve yapma sözünden anlamazlar.
2- İkinci ana belirti dikkat eksikliğidir. Esasen bu çocuklarda en çok gizli
kalan yön de budur. Hiperaktif çocukların büyük kısmı dikkatlerini
yoğunlaştırmakta güçlük çekerler. İlgilenmeleri gereken işlerle kısa süreli
ilgilenir çabuk sıkılır ve hemen başka bir etkinliğe geçerler. Sabırsızdırlar işlerin
hemen halledilmesini isterler ve beklemeyi sevmezler. Sürekli sıkıldıklarından
bahsederler. Özellikle öğrenmeyle ilgili alanlarda dikkatlerini yoğunlaştıramazlar.
Masanın başında oturma süreleri çok kısadır. Çeşitli bahaneler uydurarak sık sık
masanın başından kalkarlar. Okumayı ve yazmayı sevmezler. Dikkatlerinin dış
uyaranlarla çabuk dağılması nedeniyle sınıf içinde tahtayı ve öğretmeni takip
edemezler. Ders dışı işlerle uğraşır ve dersi gerektiği gibi izleyemezler.
Öğretmenler sıklıkla dersi dinlemediklerinden arkadaşlarını rahatsız ettiklerinden
yada onların dikkatlerini dağıttıklarından söz ederler. Sınavlarda dikkatsizlik
nedeniyle çok basit hatalar yaparlar. Cevabını bildikleri sorulara dahi yanlış
cevap verirler. Soruyu sonuna kadar okuma sabrını gösteremezler. Test
sınavlarında çabuk sıkıldıkları için bazı okumadan cevaplarlar. Sınav sonuna
kadar beklemeden hemen cevap kağıdını öğretmene verirler. Evde başında kimse
olmadan ödevlerini kendi başlarına yapamazlar.
3- Üçüncü ana belirti dürtüsellik yani sonunu düşünmeden eyleme
geçmedir. Bu çocuklar sonradan pişman olacakları hareketleri sonunu
düşünmeden gerçekleştirirler. Özellikle başkalarına söz ya da fiille sataşır ve
huzursuzluk çıkarabilirler. Diğer çocuklarla ilişkilerinde geçimsiz olabilir ve bu
nedenle arkadaşları arasında istenmeyen çocuk ilan edilirler. Tepkilere abartılı ve
bazen acımasız olabilir. Korkusuzca davranmaları çeşitli tehlikelerle yüz yüze
gelmelerine neden olur. Çıkılmayacak yüksek bir yere çıkar, evden çok uzaktaki
yerlere yalnız başına gider ya da kesici aletlerle oynayabilirler. Tüm bu belirtiler
çocuğun sosyal uyumunu bozar. Kısaca bu çocuklar kendilerini kontrol etmedeki
güçlükleri nedeniyle nerede durmaları gerektiğini bilemezler.
Dikkat eksikliği hiperaktivite dendiğinde halkımız genellikle bu son belirti
kümesini anlamakta ve hiperaktif çocuk denince vuran , kıran uyumsuz çocukları
anlamaktadırlar. Oysa hiperaktivite çok geniş yelpazede belirtilerin bir arada
bulunduğu bir durumdur. Çocuğun yaşına göre belirtilerin içeriği değişebilir.
Örneğin küçük yaş çocuklarda daha çok aşırı hareketlilik belirtileri ön planda
iken okul döneminin başlamasıyla birlikte dikkat eksikliği belirtileri daha ön
plana çıkar. Ayrıca bir çocukta saydığımız bu üç ana belirtinin tamamının
bulunması gerekmez. Bazı çocuklarda dikkat eksikliği ön plandadır ve bu
çocuklar aşırı hareketli değildirler. Bazı çocukların ise dikkatleri iyi olmasına
karşın aşırı hareketlilikleri ve uyumsuzlukları ön plandadır.
Aşırı hareketlilik çok göz önünde olan bir belirti olması nedeniyle hemen
dikkat çeker. Ancak dikkat eksikliği daha çok öğrenme ile ilgili alanlarda
belirginleşir. Özellikle ilkokul döneminde ders başarısızlığı ve derslere karşı
ilgisizlik ve isteksizlik şeklinde ortaya çıkar. Aile ve öğretmenler tarafından
yanlış olarak çoğunlukla tembellik, haylazlık hatta zeka düzeyinde gerilik olarak
nitelendirilir. Oysa dikkat eksikliği hiperaktivitenin zeka ile doğrudan bir
bağlantısı yoktur. Yani yukarıda saydığımız belirtiler ileri ya da geri zekalılığın
belirtisi değildir. Halk arasında “zeki çocuk hareketli olur” gibi yanlış bir kanı
vardır. Oysa zekanın az ya da çok olması hiperaktivite ile ilgili değildir.
Hiperaktif çocuklar dikkat eksikliği nedeniyle yaşıtlarından daha zeki olsalar dahi
okulda kendilerinden beklenen başarıyı gösteremezler. Özellikle ilkokulun 3. ve
4. sınıflarından sonra ders başarılarında belirgin düşme gözlenir. Önceleri kısa
süreli dikkatleriyle başarabilecekleri dersler ağırlaştıkça derse olan ilgileri azalır.
Aşırı hareketliliği ve uyum sorunları olmayan ancak belirgin derecede dikkat
eksikliği olan çocukların gözden kaçması daha kolaydır.
Hiperaktif çocukların yaşadığı zorlukların başında sosyal uyum zorluğu
gelir. Aileyi ve eğitimcileri en fazla uğraştıran konuların başında bu çocukların
uyumsuzlukları yer alır. Evde ve sınıf içindeki davranışları nedeniyle
büyüklerinden sürekli kötü laf işiten, azarlanan ve zaman zaman cezaya
çarptırılan bu çocukların öz güvenleri giderek azalır. Toplumsal kuralları
öğrenmedeki zorlukları giderek davranış bozukluğu boyutuna ulaşabilir. Ev
içinde uyulması gereken basit kurallardan, genel geçer ahlaki kurallara kadar tüm
sınırlama ve yaptırımlara olan karşı reaksiyonları nedeniyle çevresinden büyük
tepki alırlar. Her ne nedenle olursa olsun bu çocuklara uygulanacak şiddet ve
ölçüsüz cezalar sorunun çözümüne yardımcı olacağı yerde onu daha da büyütür.
Anne babalar “ne iyilikten ne de kötülükten anlıyor” sözleriyle bunu dile
getirirler. Ancak unutulmaması gereken bu çocuklara sert anlayışsız ve katı tutum
sergilemenin kesinlikle yarar sağlamadığıdır. Her çocuk gibi hiperaktif çocukların
da sakin, yumuşak ve anlayışlı yaklaşımlardan daha fazla olumlu mesaj aldıkları
bilinmektedir. Bazı anne babalar sınırları hayli zorlayan bu çocuklara sert
davranılması ve taviz verilmemesi gerektiğini düşünürler. Oysa yapılması
gereken temel kuralları zedelemeden ve başı boş bırakmadan sınırları oldukça
esnek tutmaktır.
Kimi zaman “bizim zamanımızda “ sözüyle başlayan ve konuyu tanımlama
ve anlamadan uzak yaklaşımlar ifade eden sözlerle karşılaşmaktayız. “Bizde
yaramazdık ama bizi babamız döverek adam etti” gibi aymaz ve cahilce sözlerle
olaya yaklaşmak sonunda telafisi mümkün olmayan yaralar açmaktadır. Yapısal
olarak kural tanımamaya meyilli bu çocukları yapacağınız yanlışlarla çok riskli
bir ortam içine atmış olacağınızı unutmamalısınız.
Tüm bu hatalı yaklaşımların sergilenmesinin asıl nedeni dikkat eksikliği
hiperaktivitenin neden oluştuğunun bilinmemesidir. Yanlış bir şekilde bu tıbbi
durumun çocuğun terbiye sorunu gibi ele alınması aileyi çıkmaza sürüklemekte
ve hata üzerine hata yapılmaktadır. Dikkat eksikliği hiperaktivite temelde beyin
metabolizmasında bozukluk nedeniyle oluşan tıbbi bir durumdur. Bu bozukluk
anne karnında geçirilen hastalıklar,doğum travması, genetik geçiş gibi çeşitli
nedenlere bağlı oluşabilir. Bu çocuklarda özellikle beyindeki dikkat ve hareket
merkezinin düzenli ve yeterli fonksiyon görmediği tespit edilmiştir. Özellikle son
2-3 yıl içinde yapılan ileri tekniklerin kullanıldığı geniş çaplı bilimsel
araştırmalarda beyin metabolizmasındaki bu bozukluğun hücresel boyutta
açıklanması mümkün olmuştur. Dolayısıyla hiperaktivite ailenin yaklaşımları
nedeniyle oluşmuş bir durum değildir. Çocuğun yapısal sorunu ailenin hatalı
tutumuna bağlamak uygulanacak yaklaşımları değiştireceğinden zaman kaybına
neden olacaktır. Tüm bunlardan çocuğun davranışlarında ailenin rolü yoktur
anlamı çıkmamalıdır. Ailenin yanlışları temelde var olan sorunun daha da içinden
çıkılmaz bir hal almasını sağlayacağı bir gerçektir.
Dikkat eksikliği hiperaktivite son yılların sorunu değildir. Önceleri de
benzer belirtileri olan çocuklar vardı. Ancak tembel, yaramaz, haylaz ve şımarık
yakıştırmalarıyla gözden kaçıyor ve bu çocuklar eğitim açısından ve sosyal
konum olarak olmaları gereken yerlerde olamıyorlardı. Maalesef günümüzde
hiperaktivitenin ülkemizde iyi tanındığını söylemek mümkün değildir. Bugün
A.B.d de yaklaşık 5 milyon çocuğun bu tanıyı aldığı ve toplumda görülme
oranının yaklaşık % 4-5 gibi olduğu düşünülürse bu gerçek daha iyi anlaşılmış
olur.
Dikkat eksikliği hiperaktivitenin teşhisi bir çocuk psikiyatristi tarafından
yapılmalı ve ancak hekimin önerisiyle tedaviye başlanmalıdır. Tablonun ağırlık
derecesine ve çocuğun okul başarısını ve sosyal uyumunu ne derecede
etkilediğine bakılarak tedavi planlanır. Tedavide birinci ve en önemli basamak
ilaç tedavisidir. Ancak ilaç tedavisine hekimin uygun gördüğü çocuklarda
başlanır. Bir kısım çocuklarda eğitim hayatı fazla etkilenmiyor ve uyum sorunu
yoksa ilaç tedavisi ertelenebilir ya da yapılmaz. Kullanılan ilaçların asıl amacı
çocuğun dikkatini artırmak ve hareketlerini kontrol edebilmesini sağlamaktır.
Bugün tüm dünyada bu amaca yönelik geliştirilmiş ilaçlar kullanılmakta ve
çoğunlukla yüz güldürücü sonuçlar elde edilmektedir. Anne babaların ilaç
tedavisi konusunda bilgi eksikliği ve yanlışlığı nedeniyle tereddütleri
olabilmektedir. Kullanılan ilaçların çocukları uyuşturacağı ya da bağımlılık
yapabileceği gibi yanlış bir kanaat vardır. Dikkat eksikliği hiperaktivite
tedavisinde günümüzde oldukça güvenilir ilaçlar kullanılmakta ve bunların uzun
ve kısa vadede bizleri tedirgin eden yan etkileri bulunmamaktadır. Yani bu ilaçlar
uyuşturucu değildirler ve çocuklarda bağımlılık yapmazlar.
Bu tıbbi durumun ilaç tedavisi yanında eğitsel tedavilerle desteklenmesi de
gerekebilir. Özellikle dikkat eksikliği belirgin olan çocukların kalabalık sınıflarda
öğrenebilmeleri hayli zordur. Bu nedenle okula destek olarak bireysel eğitime
alınmaları da gerekebilir. Tüm bunların yanında ailenin doğru bilgilenmesi ve
çocukla olan ilişkilerinde yanlış yapmamaları için rehberlik almaları şarttır.
2- Dikkat Sorunu Olan Çocukların Eğitimi: Sınıfta çocukların dikkatlerini
toplayamamalarının birçok nedeni olabilir. Örneğin çocuk görsel olarak aşırı
duyarlı olabilir. Camdan gelen parlak güneş ışığı ya da panodaki canlı renkler bu
çocuğun dikkatini dağıtabilir. Kokulara duyarlı başka bir çocuk ise öğretmenin
parfümü ya da hayvanların bulunduğu bir kafes yüzünden dikkatini dağıtabilir.
Sese aşırı duyarlılık da benzer sonuçlar doğurabilir. Örneğin motor sesi gibi alçak
frekanstaki seslere duyarlı çocuklar ders boyu bu sesi duyarlar. Öncelikle bu
çocukları daha az rahatsız olacakları bir ortama çekerek dikkatlerini
toplamalarına yardımcı olabiliriz.
Diğer taraftan akranlarına göre daha az reaksiyon veren ve bir ses
duyduklarında odaklanamayan çocuklar olabilir. Genellikle sese yada kendilerine
dokunulduğunda cevap vermezler. Kendi dünyalarında yaşıyor gibidirler.
Bireysel farklılıklar
Unutulmamalıdır ki gelişimsel sorunları olan çocukların problemleri birden
fazla olabilir. Örneğin duyarak algılama sorunu olan çocuk kendine verilen birden
fazla yönergenin sadece bazılarını duyar ve diğerlerine cevap vermiyor ya da ona
göre davranmıyor gibi gözükebilir.
Görerek ve alan hissi ile kavrama ve işleme problemleri olan çocuklarda da
dikkat ve konsantrasyon problemleri yaşanabilir. Bu problemi olan çocuğun
gözlüğe ihtiyacı yoktur. Sadece gördüklerini düzenlemede güçlük çekmektedir.
Örneğin bu çocuğun odasında bir şey saklarsanız çocuk odanın her tarafına
bakmaktansa sadece belli yerleri arar. Bu çocuklar bazen aşırı odaklanabilirler
bazen de hiç odaklanamazlar. Duyduklarıyla gördüklerini ilişkilendirmekte
güçlük çekerler, bu okumayı ve dikkati toplamayı etkiler ve bu yüzden dikkatleri
kolayca başka alanlara dağılır.
Motor hareketleri planlama ve sıralama güçlüğü olan çocuklarla da dikkat
problemi yaşanabilir. Bu güçlük karmaşık hareketleri planlama ve sıralamada,
düşünceleri sıralamada kendini gösterir. Bu probleme genellikle algı güçlüğü
problemlerinden daha sık rastlanır. Örneğin giyinmeye çalışan bir çocuk
düşünelim. Bu eylem için 10 basamak gerekli olabilir. Sıralama ve düzenleme
güçlüğü olan bir çok bir arada 3-4 basamağı yapabilir ve arkadan başka bir şeye
yönelebilir. Diğer bir deyişle başkalarının düşünmeden otomatik olarak yaptığı
bir şeyi yapabilmek için bu çocuk her basamağı düşünmek zorundadır.
Dikkati fark edebilmek
Dikkat birçok faktörün bir arada çalışabilmesiyle ortaya çıkar. Eğer dikkati
oluşturan nedenleri tek bir neden olarak görürsek ya da dikkati dağıtabilecek
farklı nedenleri görmezden gelirsek farklı yöntemlerle kendi kendilerine yardımcı
olmayı öğrenebilecek çocuklara önce biz yardımcı olamayız. Bu yüzden farklı
farklı çocuklarda bu sorunu yaratan nedenleri anlamaya çalışmalıyız. Ve her
çocuğa kendi gereksinim duyduğu alanda destek olabiliriz.
Daha yakından bakarsak
Dikkatini veremeyen çocukların bazıları kendi içlerine dönük ve hayal
aleminde gibidir bazıları ise aşırı hareketli ve saldırgan olabilirler. İlginç olan
aşırı hareketli olan çocukların temas, ses ve hatta bazen acıya karşı az hareketli
olmalarıdır. Bu çocuklar duyulara gereksinim duyarlar ve bu uyarıcılar için
hareket ederler. Kendi içlerindeki hareket güdüsünü doyurmak için sürekli
hareket etmek isterler. Diğer taraftan kendi içsel hareket hislerine karşı gelmek
isteyenler de hareket etmekten hoşlanmazlar. Bu çocuklar çok atlayan zıplayan
çocuklar değildir.
Ayrıca endişe ve korku da çocuklarda aşırı hareketlilik ve dikkatsizlik
yaratabilir. Bazı çocuklar ise çevrelerindeki ilaçlara, yiyeceklere ve kimyasallara
duyarlı olabilir. Yüksek ses, hareket ve karışıklık çocuklara aşırı bir yük
bindirebilir. Her durumda bireysel olarak o çocuğun dikkat probleminin tam
olarak neden kaynaklandığının bulunması gerekir.
Veli ve uzmanlarla birlikte çalışma
Birlikte çalışmada öğretmenler ve veliler anahtar durumdadır. Çünkü
çocuğu en iyi onlar tanır. Çocuğun hangi durumlarda, sadece okulda değil evde
ve arkadaşlarıyla iken ne yapıp ne yapmayacağını onlar bilir. Diğer uzmanlar da
çocuğun güçlü ve zayıf yanlarının belirlenmesine ve bunların anlaşılmasına
yardımcı olabilirler. Çocuk psikiyatrı ya da psikoloğu çocuğun bilgiyi algılama ve
işleme güçlüklerine bakabilir, aile dinamiklerini inceler, endişenin rolünü
araştırabilir ve öneriler getirir.
Dikkat Eksikliği/Bozukluğu Sendromu
Şu ana kadar Dikkat Eksikliği/Bozukluğu Sendromu olarak adlandırılan
sorunun nedenini oluşturan bir genetik faktör yada nörokimyasal faktör
belirlenememiştir. Araştırmalarda da tek başına ayrıştırılabilen bir neden
bulunamamıştır. Belki de sorun birden fazla faktörün bir araya gelmesiyle
oluşmaktadır. Bütün bu soruların cevapları hala bulunmamış olduğu için
karşılaştığımız dikkat ve gelişim sorunları ile ilgili benimseyebileceğimiz
yaklaşımda kendi kendimize şunu sormalıyız: Çocuğun hangi fonksiyonlarında
güçlüğü var? Motor hareketler ve sıralama mı? Söyleneni anlaması mı? Seslere
ve temasa cevap vermesinde mi? Hep hareketlilik aramasında mı? Böylece her
çocuğa kendi gereksinim duyduğu alanda yardımcı olabiliriz.
Güçlü tarafları öne çıkarma
Problemlere çözüm olarak bir tek şeyi gösterebilmek çok çekicidir. Ancak
bir çocukta Dikkat Eksikliği/Bozukluğu Sendromu olduğuna karar vermek ve ilaç
tedavisine yönelmek bizim altta yatan diğer güçlü tarafları ortaya çıkarmamıza
engel olabilir. İlaç tedavisi bazı çocuklara yardımcı olur bazılarına olmaz.
Öncelikle çocuğun altta yatan güçlü taraflarını ortaya çıkararak nasıl bir gelişim
göstereceğini görebilirsiniz. Ondan sonra ilaç tedavisinin yararlı olup
olmayacağına karar verebilirsiniz.
Diyelim ki bir çocukta tipik bir planlama ve düzenleme/sıralama sorunu
var. Okula gitmeye hazırlanırken arka arkaya neler yapması gerektiğini unutuyor.
Bu durumda görselleştirme egzersizleri ile arkadan gelecek hareketi hatırlatma
çok yararlı olabilir. Bunun için anne baba çocukla birlikte her gün oturup ertesi
gün okulda neler olacağını, güzel şeyleri zor şeyleri, çocuğun nelerden hoşlanıp
nelerden hoşlanmayacağını konuşurlar. Bundan önce genellikle serbest oyun ile
başlamak çocuğun güvenini yerleştireceği ve genel bilişsel/duyuşsal becerilerini
arttıracağı için yararlıdır. Bu aktivitenin yararı anne baba ve çocuk için birlikte
yarın olacakların bir senaryosunu sanki televizyondaymış gibi gözlerinin önüne
getirebilmektir. Bu görselleştirme sayesinde çocuk yarın için daha iyi
hazırlanabilir ve yapması gerekenleri sıralamayı öğrenebilir.
Başka bir örnekte çocuk dışarı çıkmak istiyorsa ve yine
sıralama/düzenleme güçlüğü varsa onun dışarı çıkma isteği ve motivasyonunu
kullanarak çıkmadan önce bazı şeyler yapmasını isteyebilirsiniz. Bu sayede
planlamayı, sıralamayı ve daha dikkatli olmayı öğrenebilir.
Onlarla etkileşim biçiminizi çocukların gereksinimlerinize göre
ayarlayabilirsiniz. Örneğin duyma algılama sorunu olan çocuklarla hızlı hızlı
konuşmakla onlara ulaşamazsınız. Sakince ve yavaş sesle kısa bölümlerle
konuşursanız dikkatlerini toplamalarına yardımcı olabilirsiniz. Ayrıca bu
çocukların çoğunun görsel tarafları güçlü olduğu için onlara hem sözel hem
görsel olarak yaklaşabilirsiniz. Örneğin bir şeyi hem gösterip hem de ismini
söyleyebilirsiniz.
Hareketleri sözcükleri ve görselleri birlikte kullanabileceğiniz diğer
çocuklar da görsel algı bakımından zayıf ama duyarak algı bakımından güçlü olan
çocuklardır. Özetle öncelikle kuvvetli olan bir alanı bulup bunu araç olarak ve
pekiştirme ve motivasyon için kullanabilirseniz çocukların dikkat sorunlarını
aşabildiklerini göreceksiniz. Bütün zamanınızı bir güçlüğün düzeltilmesine
harcayacağınıza zamanınızın yarısını var olabilecek birden fazla güçlü alanın
geliştirilmesine yönelik olarak harcaya bilirsiniz. Böylelikle çocuk kendi doğal
marifetlerini kullanarak ve daha da geliştirerek kendine güvenini kazanacaktır.
3- DEBH Olan Çocuklarda Öğretmen Tutumu
1. Sürekli gözlem altında tutabileceğiniz ön sıralara oturtun. Yeri cam kenarı,
pano yanı gibi uyarıcılardan uzak olsun.
2. Yanına daha sakin, davranışları ile örnek olabilecek, liderlik özelliği olan
bir arkadaşını oturtun.
3. Ders süresi içinde zaman zaman hareket imkanını sağlayan uygun
aktivitelere yönlendirin.(tahtayı sil, kağıdı çöpe at, kitabı getir...) tüm
sınıfın katıldığı basit egzersizler yaptırılabilir. (baş sallama, omuz silkme,
el bileklerini çevirme....)
4. Bazen kendi kendine konuşması, bazı sesler çıkarması, ayaklarını sallaması
sizi şaşırtmasın. O birkaç şeyi bir arada yapabilir. Sizi dinlerken eli, ayağı
başka bir şeyle uğraşabilir. Bunu yadırgayıp durdurmaya kalkışmayın.
5. Ders anlatırken omuzuna dokunun, saçlarını okşayın. O daha çok görsel ve
dokunsal uyaranlardan etkilenir ve öğrenir. Sürekli göz göze gelmeye
çalışın. Böylece onu daldığı alemden geri getirebilirsiniz.
6. Sınıfta şakacı olmak, alışılmışın dışında neşeli biri olun. Dersi esprilerle
süslemek, görsel-işitsel malzemelerle zenginleştirmek işinizi
kolaylaştıracaktır.
7. Uzun yazılı ödev vermeyin. Bu durum onu yıldırır ve çaresiz bırakır. Bu
yüzden ödevlerini ayrı verin.
8. Küçük de olsa başarılarını sınıf içersinde onurlandırın. Övün, cesaret verin,
onaylayın, umutlandırın.(....yapışına hayran kaldım,sana güveniyorum,
senin düşüncen benim için önemli...) O kadar fazla başarısızlık yaşarlar ki
vereceğiniz her türlü olumlu tepkiye ihtiyaçları vardır.
9. Tahtadakileri yazmak uzun zaman alabilir, ek süre verin. Ödevlerini tam
alıp almadığını kontrol edin, böylece bu çocukların en büyük
özelliklerinden biri olan ERTELEMENİN önünü alabilirsiniz.
10. Mutlaka ödevlerini kontrol edin, yapmamışsa nedenlerini araştırır ve o
nedenleri gidermeye çalışırsanız ona yol göstermiş ve onu motive etmiş
olursunuz.
11. Başarılı olduğu alanlarda ön plana çıkarın, böylece kendine güven
duygusunu artacağı gibi olumlu davranışlarını geliştirmeye yoluna
gidecektir.
12. Dikkati dağılmaya başlayan öğrencinize(anlattığınız konuyla ilgili olması
şart değil) basit bir soru sorun.
13. Ona nasıl yardımcı olacağınızı sorun. Sezgileri genellikle çok gelişmiştir.
Nasıl daha iyi öğrenebilecekleri konusunda en büyük ‘UZMAN’
kendisidir.
14. Kendi başlarına iç dünyalarını düzenleyemedikleri için dış dünyalarının
başkaları tarafından düzenlenmiş olmasını isterler. Onların
yönlendirilmeye, sınırlar konulmasına ve düzene ihtiyaçları vardır.
15. Sınırlar koymaktan çekinmeyin. Sınırlar çocuklara ceza vermek için değil,
onların rahatlığı ve çevrelerine güven duymalarını sağladığı için konur.
16. Kuralları yazın her dakika göz önünde olabileceği bir yere asın. Çocuklar
kendilerinden emin olduklarında, çevrelerindeki kişilere daha fazla güven
duyacaklardır.
17. Basit anlaşılması kolay direktifler verin. İşlerin nasıl yapılması gerektiğini
tekrarlayın, yazın,söyleyin. Çünkü direktifleri birden fazla duymak
ihtiyacındadırlar.
18. Mümkünse, belli bir zaman içinde bitirilmesi gereken sınavlar yapmayın.
Sınavlara zaman belirlemenin eğitsel bir değeri zaten yoktur. Belirli bir
zaman içinde bitirilmesi gereken sınavlara, çocukların bildiklerini gösterme
fırsatı vermez. Bazen yazılı sınav yerine sözlü sınav yapılabilir.
19. Sınıf dışı bir iş oluşturarak, bazen sınıftan çıkmasını sağlayın.(araç-gereç
aldırma veya gönderme....)
20. Çocuğun neler öğrendiğini sık sık kontrol edin. Bu kontroller sonucu
çalışmaya devam eder, kendilerinden neler beklendiğini bilir, hedeflerine
ulaşıp ulaşmadıklarını gözlemleyebilir ve cesaretlenirler.
21. Büyük projeleri, küçük veya bitirilmesi kolay parçalara bölün. Bu kurallar
çocukların öğrenmelerindeki en hayati kuraldır. Büyük projeler öğrencileri
hemen yıldırır ve ‘ Ben bunu bitirmeyi asla başaramam’ demelerine neden
olur. Bu durum öfke nöbetlerine veya yenilgiyi baştan kabullenmek
duygularının yerleşmesine neden olur.
22. Fazla heyecan oluşturmaktan kaçının. Unutmayınız ki bu çocuklar
kaynamakta olan süt tenceresine benzerler, kaşla göz arasında taşarlar.
Ateşi hemen söndürebilmek için sütten gözünüzü ayırmamak gerekir.
23. Öğretirken konu başlıklarını kullanın, ana fikir çıkarmayı öğretin. Bu
yöntem çocuğa öğrenmeyi başardığı bilgilerin gerekli olduğu duygusunu
da aşılayacaktır. Çünkü genellikle öğrendiklerinin gereksiz, hiç
kullanılmayacak olarak düşünürler.
24. Sözlü ve yazılı anlatımı birlikte kullanın. Bu tür bir eğitim, bilgileri hiç
silinmeyecek şekilde çocukların akıllarına kaydedecektir.
25. Çocukların kendilerini değerlendirmeleri için onlara yardımcı olun. Çoğu
zaman nasıl davrandıklarının farkında değildirler. Onlara bu bilgiyi yapıcı
bir tavırla aktarın.(şimdi ne yaptığının farkında mısın? Bunu başka bir
şekilde söyleyeceğini biliyor musun? Sen öyle davrandığında, arkadaşının
neden üzüldüğünü biliyor musun?....)
26. Eğer çocuk sosyal işaretlerden zamanlama, ses tonu, vücut dili...
anlamıyorsa, bunları ona öğretmelisiniz.(konuşmadan önce arkadaşını
dinleme, konuşurken karşıdakinin gözüne bakma....)Bu beceriler
çocuklarda doğuştan olmaz ama öğretilebilir veya yönlendirilebilir.
27. Öğrencilerin gruplar halinde çalışmalarına ortam hazırlayın.Bir gruba ait
olma duygusu onlar için çok önemlidir.
28. Öğrendiklerini daha sonra hatırlayabilmek için küçük notlar yazmalarını
önerin. Bu yöntem söylenenleri daha dikkatli dinlemelerine neden olur.
29. Ödev defteri tutturun. Bu defter aile ile iletişiminizi sağlayacaktır.
30. Anne-babayla sık sık görüşün. Onlarla yalnız sorun ortaya çıktığında
görüşmekten kaçının. Sürekli görüşerek aynı hedefler için çalışmalarınızı
sağlayınız.
21. Büyük projeleri, küçük veya bitirilmesi kolay parçalara bölün. Bu kurallar
çocukların öğrenmelerindeki en hayati kuraldır. Büyük projeler öğrencileri
hemen yıldırır ve ‘ Ben bunu bitirmeyi asla başaramam’ demelerine neden
olur. Bu durum öfke nöbetlerine veya yenilgiyi baştan kabullenmek
duygularının yerleşmesine neden olur.
22. Fazla heyecan oluşturmaktan kaçının. Unutmayınız ki bu çocuklar
kaynamakta olan süt tenceresine benzerler, kaşla göz arasında taşarlar.
Ateşi hemen söndürebilmek için sütten gözünüzü ayırmamak gerekir.
23. Öğretirken konu başlıklarını kullanın, ana fikir çıkarmayı öğretin. Bu
yöntem çocuğa öğrenmeyi başardığı bilgilerin gerekli olduğu duygusunu
da aşılayacaktır. Çünkü genellikle öğrendiklerinin gereksiz, hiç
kullanılmayacak olarak düşünürler.
24. Sözlü ve yazılı anlatımı birlikte kullanın. Bu tür bir eğitim, bilgileri hiç
silinmeyecek şekilde çocukların akıllarına kaydedecektir.
25. Çocukların kendilerini değerlendirmeleri için onlara yardımcı olun. Çoğu
zaman nasıl davrandıklarının farkında değildirler. Onlara bu bilgiyi yapıcı
bir tavırla aktarın.(şimdi ne yaptığının farkında mısın? Bunu başka bir
şekilde söyleyeceğini biliyor musun? Sen öyle davrandığında, arkadaşının
neden üzüldüğünü biliyor musun?....)
26. Eğer çocuk sosyal işaretlerden zamanlama, ses tonu, vücut dili...
anlamıyorsa, bunları ona öğretmelisiniz.(konuşmadan önce arkadaşını
dinleme, konuşurken karşıdakinin gözüne bakma....)Bu beceriler
çocuklarda doğuştan olmaz ama öğretilebilir veya yönlendirilebilir.
27. Öğrencilerin gruplar halinde çalışmalarına ortam hazırlayın.Bir gruba ait
olma duygusu onlar için çok önemlidir.
28. Öğrendiklerini daha sonra hatırlayabilmek için küçük notlar yazmalarını
önerin. Bu yöntem söylenenleri daha dikkatli dinlemelerine neden olur.
29. Ödev defteri tutturun. Bu defter aile ile iletişiminizi sağlayacaktır.
30. Anne-babayla sık sık görüşün. Onlarla yalnız sorun ortaya çıktığında
görüşmekten kaçının. Sürekli görüşerek aynı hedefler için çalışmalarınızı
sağlayınız.
C- EĞİTİMLERİ
Ortopedik ve sağlık yetersizlikleri olan tüm bireylerin eğitimlerinde dikkat
edilmesi gereken bazı temel prensipler vardır. En önemlisi bağımsızlık
geliştirmelerine yardımcı olmaktır. Bu fiziksel bağımsızlığın yanı sıra günlük
yaşam becerilerinde yeterlilik, kendi kendinin farkında olma ve sosyal olgunluk,
yetersizliğin düzeltilmesi ile başa çıkma, akademik gelişim, iş, bağımsız yaşam,
toplumsal katılım ve boş zaman aktiviteleri gibi yaşam becerilerindeki başarıyı
içermektedir. Eğitim programının temeli, çocuğun özürlü değil öğrenme
gereksinimi olmalıdır. En ağır yetersizlik bile uygun eğitsel yerleştirme biçimi
kaynaştırma olabilir. Bu konuda gerekli çalışmalar yapılmalıdır. Bunları:
1. müfredatın uygulanması
2. çocuğun gereksinimlerine göre öğretim metotlarının uyarlanması
3. eğitim ortamının uyarlanması
4. süreçte yer alan bireylerin kaynaştırma uygulamaları ile ilgili olarak
bilinçlendirilerek sorumluluklarının farkına varmalarının sağlanmasıdır.
Kaynaştırma uygulamalarının yanında mutlaka gereksinime uygun özel bir
eğitim destek programının sağlanması önemlidir. Bu yolla çocuk hem eğitimsel
olarak desteklenmiş olacak, hem de yetersizliğine bağlı olarak gelişen duygusal
ve davranış problemleri ortadan kalkacaktır.
Ortopedik ve sağlık yetersizlikleri olan çocukların eğitiminde sağlanacak
hizmetleri şu başlıklar altında özetlemek mümkündür:( Çağlar-1982)
1-Tanı hizmetleri
2-Tedavi
3-Akademik eğitim hizmetleri
4-Sosyal eğitim ve etkinliklerle ilgili hizmetler
5-Mesleki eğitim ve Rehabilitasyon hizmetleri
6-Değerlendirme hizmetleri
7-Ana-baba eğitimi hizmetleri
8-Toplumun eğitimi hizmetleri
Bu hizmetlerin sunumu bir ekip işidir. Bu ekipte, eğitimciler, çeşitli
uzmanlık alanlarında tıp doktorları, fizyoterapistler, iş ve uğraşı terapisti,
psikolog, çocuk gelişimi ve eğitimi uzmanı, konuşma ve dil terapisti, meslek
danışmanı, yardımcı personel, sosyal hizmet uzmanı ve anne babalar yer
almalıdır.
Bedensel ve sağlık yetersizlikleri olan çocukların yetiştirilmesinde eğitimin
önemi çok önemlidir.
Fiziksel engelli çocukların eğitimleri; Özel eğitim okullarında, ortopedik
engellilere okul öncesi, ilköğretim ve orta öğretim düzeyinde eğitim hizmetleri,
tıbbi rehabilitasyon ile iç içe sunulmaktadır. Bu engel grubu için açılan meslek
liselerinde halen kız öğrenciler “dekoratif el sanatları” erkek öğrenciler “cilt ve
serigrafi” kız ve erkek öğrenciler “muhasebe” bölümlerine devam etmektedirler.
D- ÖNLEME VE ERKEN TANININ ÖNEMİ
Önleme ve erken tanı için;
1-Akraba evlilikleri önlenmeli ve genetik geçişli hastalıkların tespiti için annebaba
adayları genetik kontrolden geçirilmelidir.
2-Anne ve çocuğun sağlığı açısından gebelik süresince doktor kontrolünde
gebelik takibi yapılmalıdır.
3-Anne, gebeliği riske atacak ortamlardan uzak tutulmalıdır.
4-Çocuklar için düzenli aşı takibi yapılmalıdır.
5-Çocuk sağlığı ve beslenmesinin düzenli kontrolü ve çocuk bakımı eğitimi
hizmeti sağlanmalıdır.
6-Sağlıkla ilgili şüpheli durumlarda ilgili doktora başvurma özendirilmelidir.
7-Kazaları önleme tedbirleri alınmalıdır.
8-İlkyardım konusunda toplum bilinçlendirilmelidir.
9-Acil yardım hizmetleri yaygın ve etkili hale getirilmelidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder