Adana Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti
Adana Vilayeti Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Ahmet Remzi Yüreğir tarafından Çukurova ve Adana'nın işgalden kurtarılması amacıyla kurulan müdaafa cemiyeti.
28 Nisan 1919'da Çukurova'da genel olarak işgalciler tarafından yapılan aramalarda evinde silah ele geçirilen Ahmet Remzi Yüreğir gıyabında idama mahkum edilmişti. Oysa Ahmet Remzi, bu olaydan önce Adana'dan ayrılmıştı. Daha sonra Ahmet Remzi Bey Sivas'a giderek, orada Mustafa Kemal Paşa ile görüşmüş ve neticede bu görüşmeden aldığı direktifle Kayseri'ye gelerek, burada Adana Vilayeti Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'ni kurarak, cemiyetin tabelasını da bir otel odasına asmış ve aynı zamanda bu cemiyetin meşruluğunu da Kayseri valiliğine onaylatmıştır . Böylece Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin Adana Heyet-i Merkeziyesi Kayseri'de faaliyete geçmişti.
Çukurova'nın işgalini ve işlenen cinayetleri protesto eden Adanalılar Kayseri'de Adana Vilayeti Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Merkeziyesi namı altında, 18 Aralık 1919 tarihli Erciyes gazetesinde şu beyannameyi yayınlamışlardı :
"Sivas'ta Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesine,
Dersaadet'te Sadaret-i Uzmaya,
İngiltere, Amerika, Fransa, İtalya Siyasi Mümessillerine
Kilikya'yı adalet tevziî ve asayiş temini vaadiyle işgal eden Fransızların oraya girdikleri günden beri adalet ve asayişin yüzü bile görülmemiştir. Orada Fransız büyük memurlarından Bremond, Norman'ın emir ve arzuları kanun ve adalet yerine kaimdir. Ellerinde alet ittihaz ettikleri Ermenilerin şahâdet ve iftiralarıyla hergün birçok Türk'ün ya malı gasbedilir, yahut hürriyet-i şahsiyetlerinden mahrum edilerek, hapse konulduğu görülür. Kabahati ise yalınız Türk olduğudur. İşte son günlerde hırsız çeteleriyle alâkadar diye ekserisi Ceyhan kazasından olmak üzere en namuslu ve servet sahibi zürra ağalardan yirmi beş kişi kurşuna dizilmiştir.
Acaba bu zavallılar hangi âdil mahkemenin hükmüyle idam ediliyorlar? Adana vilayetinde Türk kanunlarının icra-yı hükm edeceğini ilân eden işgal kuvvetleri bu bîçarelerin idamında onu tatbik etmiş mi, yoksa birkaç Ermeni'nin yalan şehâdeti ve Bremond, Norman emriyle mi olmuştur?
Bremond tarafından mühim bir icraat olarak tâ Fransa'ya kadar ilân edildiği üzere, bu zavallılar, hırsız çetesi olmayıp, namus ve servet sahibi olduklarını her zaman isbata hazırdır.
İşte bu haksızlığı, adaletsizliği ve Adana Türklüğünü mahvetmek politikasını bütün mevcudiyetimizle medeniyet âlemine karşı protesto eder, artık Türklerin de bir hayat hakkına ve adalete müstahak olduklarının teslim edilmesini bekleriz.
Bu protesto da hiç yankı uyandırmamış, Adana'daki cinayetler, önüne geçilmez bir hal almıştı. Adana ve civarında Ermenilerin, Fransızlardan arka alarak işledikleri cinayetlerin hesabı sorulamıyor, hırsız çetesi diye Fransızların kurşuna dizdikleri Türklerin hakkı aranamıyordu.Kaynakwh:
Adana ve civarında Ermenilerin, Fransızlardan arka alarak işledikleri cinayetlerin hesabı sorulamıyor, hırsız çetesi diye Fransızların kurşuna dizdikleri Türklerin hakkı aranamıyordu. Daha sonra Kayseri'den Niğde'ye hareket eden Ahmet Remzi Bey, Cemiyetin teşkilatlanmasını burada şu şekilde devam ettirmiştir; Ahmet Remzi Yüreğir Bey, Saadettin Beybaba Bey, Hulusi (Akdağ) Bey, Remzi Bey (Niğdeli), Emin Bey (Posta ve Telgraf Müdürü), Tevfik (Gülek) Bey, Kethüdazade İbrahim Bey'den meydana gelen bir yürütme kurulu oluşturmuştur. Böylelikle cemiyet önce Kayseri, sonra Niğde olmak üzere faaliyetlerde bulunmuş daha sonra ise, 1 Nisan 1920 tarihinde millî kuvvetlerin eline geçen Karaisalı'ya taşınarak faaliyetini burada sürdürmüştür.
Diğer taraftan, Sivas Kongresi'nden sonra kurulan bu cemiyetin faaliyetine başlaması üzerine İstanbul'da bulunan Kilikya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ise gayrı faal bir vaziyete düşmüştü. Bunun üzerine, bu cemiyet merkezini İstanbul'dan Adana'ya (Pozantı, Adana Vilâyetinin merkezi durumundaydı) naklederek, buradaki Adana Müdafaa-i Hukuk ve İntibah Cemiyetleri ile birlikte, Toroslarda silahlı teşkilatın oluşmasına yardımcı olmuşlardı. Böylece Adana Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin teşkilatlanmasını tamamladıktan sonra; bölgenin her tarafında yerli halkın teşebbüsü ile millî müfrezeler kurulmaya ve düşman kuvvetlerine baskınlar yapılmaya başlanmıştır. Buna paralel olarak, daha önce de temas ettiğimiz gibi güneyde Fransız işgaline karşı silahlı ilk direnme Dörtyol'da olmuştu. Bütün Güney cephesinde, yaygın olarak Kuvâyı Milliye'nin kurulması ise; Sivas Kongresi'nden sonra mümkün olmuştur.
28 Nisan 1919'da Çukurova'da genel olarak işgalciler tarafından yapılan aramalarda evinde silah ele geçirilen Ahmet Remzi Yüreğir gıyabında idama mahkum edilmişti. Oysa Ahmet Remzi, bu olaydan önce Adana'dan ayrılmıştı. Daha sonra Ahmet Remzi Bey Sivas'a giderek, orada Mustafa Kemal Paşa ile görüşmüş ve neticede bu görüşmeden aldığı direktifle Kayseri'ye gelerek, burada Adana Vilayeti Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'ni kurarak, cemiyetin tabelasını da bir otel odasına asmış ve aynı zamanda bu cemiyetin meşruluğunu da Kayseri valiliğine onaylatmıştır . Böylece Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin Adana Heyet-i Merkeziyesi Kayseri'de faaliyete geçmişti.
Çukurova'nın işgalini ve işlenen cinayetleri protesto eden Adanalılar Kayseri'de Adana Vilayeti Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Merkeziyesi namı altında, 18 Aralık 1919 tarihli Erciyes gazetesinde şu beyannameyi yayınlamışlardı :
"Sivas'ta Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesine,
Dersaadet'te Sadaret-i Uzmaya,
İngiltere, Amerika, Fransa, İtalya Siyasi Mümessillerine
Kilikya'yı adalet tevziî ve asayiş temini vaadiyle işgal eden Fransızların oraya girdikleri günden beri adalet ve asayişin yüzü bile görülmemiştir. Orada Fransız büyük memurlarından Bremond, Norman'ın emir ve arzuları kanun ve adalet yerine kaimdir. Ellerinde alet ittihaz ettikleri Ermenilerin şahâdet ve iftiralarıyla hergün birçok Türk'ün ya malı gasbedilir, yahut hürriyet-i şahsiyetlerinden mahrum edilerek, hapse konulduğu görülür. Kabahati ise yalınız Türk olduğudur. İşte son günlerde hırsız çeteleriyle alâkadar diye ekserisi Ceyhan kazasından olmak üzere en namuslu ve servet sahibi zürra ağalardan yirmi beş kişi kurşuna dizilmiştir.
Acaba bu zavallılar hangi âdil mahkemenin hükmüyle idam ediliyorlar? Adana vilayetinde Türk kanunlarının icra-yı hükm edeceğini ilân eden işgal kuvvetleri bu bîçarelerin idamında onu tatbik etmiş mi, yoksa birkaç Ermeni'nin yalan şehâdeti ve Bremond, Norman emriyle mi olmuştur?
Bremond tarafından mühim bir icraat olarak tâ Fransa'ya kadar ilân edildiği üzere, bu zavallılar, hırsız çetesi olmayıp, namus ve servet sahibi olduklarını her zaman isbata hazırdır.
İşte bu haksızlığı, adaletsizliği ve Adana Türklüğünü mahvetmek politikasını bütün mevcudiyetimizle medeniyet âlemine karşı protesto eder, artık Türklerin de bir hayat hakkına ve adalete müstahak olduklarının teslim edilmesini bekleriz.
Bu protesto da hiç yankı uyandırmamış, Adana'daki cinayetler, önüne geçilmez bir hal almıştı. Adana ve civarında Ermenilerin, Fransızlardan arka alarak işledikleri cinayetlerin hesabı sorulamıyor, hırsız çetesi diye Fransızların kurşuna dizdikleri Türklerin hakkı aranamıyordu.Kaynakwh:
Adana ve civarında Ermenilerin, Fransızlardan arka alarak işledikleri cinayetlerin hesabı sorulamıyor, hırsız çetesi diye Fransızların kurşuna dizdikleri Türklerin hakkı aranamıyordu. Daha sonra Kayseri'den Niğde'ye hareket eden Ahmet Remzi Bey, Cemiyetin teşkilatlanmasını burada şu şekilde devam ettirmiştir; Ahmet Remzi Yüreğir Bey, Saadettin Beybaba Bey, Hulusi (Akdağ) Bey, Remzi Bey (Niğdeli), Emin Bey (Posta ve Telgraf Müdürü), Tevfik (Gülek) Bey, Kethüdazade İbrahim Bey'den meydana gelen bir yürütme kurulu oluşturmuştur. Böylelikle cemiyet önce Kayseri, sonra Niğde olmak üzere faaliyetlerde bulunmuş daha sonra ise, 1 Nisan 1920 tarihinde millî kuvvetlerin eline geçen Karaisalı'ya taşınarak faaliyetini burada sürdürmüştür.
Diğer taraftan, Sivas Kongresi'nden sonra kurulan bu cemiyetin faaliyetine başlaması üzerine İstanbul'da bulunan Kilikya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ise gayrı faal bir vaziyete düşmüştü. Bunun üzerine, bu cemiyet merkezini İstanbul'dan Adana'ya (Pozantı, Adana Vilâyetinin merkezi durumundaydı) naklederek, buradaki Adana Müdafaa-i Hukuk ve İntibah Cemiyetleri ile birlikte, Toroslarda silahlı teşkilatın oluşmasına yardımcı olmuşlardı. Böylece Adana Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin teşkilatlanmasını tamamladıktan sonra; bölgenin her tarafında yerli halkın teşebbüsü ile millî müfrezeler kurulmaya ve düşman kuvvetlerine baskınlar yapılmaya başlanmıştır. Buna paralel olarak, daha önce de temas ettiğimiz gibi güneyde Fransız işgaline karşı silahlı ilk direnme Dörtyol'da olmuştu. Bütün Güney cephesinde, yaygın olarak Kuvâyı Milliye'nin kurulması ise; Sivas Kongresi'nden sonra mümkün olmuştur.
Ahmet Remzi Yüreğir
Yeni Adana Gazetesi'nin kurucusudur. Adana Öğretmen Okulunu bitirdi. Mesleğe başladığı sırada I. Dünya Savaşı başladı ve silah altına alındı. Mondoros Mütarekesi imzalandığında Adana’da bulunan Ahmet Remzi Bey, Yıldırım Orduları Komutanı Mustafa Kemal Paşa’nın Suriye bozgunundan sonra karargahını kurduğunu bu şehirde milli bir mücadele başlatmak için destek toplamak üzere yaptığı toplantılara katıldı. Mustafa Kemal’in çalışmalarından etkilenen Ahmet Remzi Bey, 1918 yılında öğretmenliğini sürdürürken arkadaşı Avni Doğan ile birlikte Adana Gazetesi'ni çıkardı. İşgal güçleri matbaayı basarak Kuvay-ı Milliye’yi destekleyen Adana Gazetesi'ni kapatınca 5 gün sonra Yeni Adana Gazetesi'ni çıkarmaya başladı. Kurtuluş Savaşı sırasında tüm güçlüklere karşın gazeteyi çıkarmayı sürdürdü. 8 sayı çıkardıktan sonra Fransızların yine matbaayı basıp işçileri tutuklaması ve kendisi için ölüm fermanı çıkarması üzerine kadın kılığına girerek şehirden kaçtı.
Sivas’ta başlayan ulusal hareketi desteklemek üzere Kayseri’de Adana Müdafaai Hukuk Cemiyeti’ni kurdu ve bir dönem için cemiyetin tek üyesi oldu. Kuvay-ı Milliye’nin alt yapısını oluşturmak üzere Yeni Adana gazetesini büyük bir inatla önce Karaisalı’da, daha sonra Pozantı’da çıkarmayı sürdürdü.
Ahmet Remzi Bey, gazeteyi Karaisalı’da kullanılmayan bir vagonda tek başına hazırlamıştır. Pozantı’nın Fransız işgalinden kurtulması üzerine hemen Pozantı’ya geçmiş ve cepheden dönen yedek subaylarla güçlenen bir kadro ile yayını sürdürmüştür. Ayda 300-500 tane basabildiği gazeteyi hayvan sırtlarında gizlice köylere ulaştıran Ahmet Remzi Yüreğir gazetesini uzun süre yaşatarak bölge gazeteciliğinin başarılı bir örneğini vermiştir.
Ahmet Remzi Bey, 1921’de Pozantı’dan Adana’ya geçti ve yaşadığı sürece gazetesinin Cumartesi hariç her gün düzenli olarak çıkarmayı sürdürdü. Gazete, günümüzde de yayınını sürdürmektedir.
1930 yılında Serbest Cumhuriyet Fırkası’na katılan Ahmet Remzi, partinin Adana sorumluluğunu üstlendi. 1940’lı yıllarda CHP içinde yer aldı; 1946-1950 yıllarında CHP Adana milletvekili oldu. CHP’nin 1950 seçimlerinden yenilgi ile çıkmasından sonra partinin yeniden yapılanma çabaları doğrultusunda İstanbul’da İnkılap isimli bir gazeteyi parti adına çıkarmak için çalışmalara başladı, ancak bir trafik kazası sonucu 7 Ekim 1951 günü hayatını kaybetti.
Aydın Remzi Yüreğir, Çetin Remzi Yüreğir ve Yalçın Remzi Yüreğir adında üç oğlu vardır.
Sadettin Beybaba Bey
Bize muhalefeti körükleyen tek adam, buradaki kaymakam Saadettin Bey'dil. Bu, hakikaten sakınılacak bir kimseydi. Fransızcayı bilmezlikten geliyor, hakikatte lisanımızı gayet güzel anlamakta ve konuşmaktadır. Maksadı, aramızdaki konuşmaları izlemektir. Bereket versin ki yanımızdaki tercümanım Ermeni Artin, bunun durumunu bize daha önceden haber verdi ve onun anlattıgına göre, bu adam her şeyi yapmaya muktedir ünlü bir komitecidir. Sinan Paşa ile aralarında bizim bir onbaşımız olan Degirmenciyan'ı sorguya çekmek hususunda ihtilaf çıktı. Saadettin Bey Degirmenciyan'ın ifadesini alacagı nedeniyle yanına çagırtmıştı. Ben ise bu onbaşının müfrezemize mensup bir asker oldugunu ve ifadesinin siviller tarafından alınamayacagını Sinan Paşa'ya bir mektupla ve şikayet yollu bildirdim. Sinan, bana gönderdigi cevapta, kaYmakamın, bir askeri davet etmeye hakkı olmadıgıııı ve onbaşı Degirmenciyan'ın taburda kalacagıııı bildirdi. Saadettin Bey buna pek fazla içerledi. Fakat, damarlarında mevcut komitecilik meslegi ona üstünlük sag1ıyordu. Yine Ermeni tercümanım bana çete şeflerinden ve Adana'nın tanınmış bir ailesinden olan Ekrem Efendi'den çekinilmesini söyledi. Bu adam da öteden beri Ermeni düşman1ıgı ile tanınmıştı. 1 Saadettin Morova (1881-1963), halk arasında Beybaba namı ile magrufvatansever bir komiteciydi. Çok genç yaşta Karadag'dan Selanik'e giderek Jöntürkler arasına karışmış, gizli görevle gönderildigi Bulgaristan'ın bir hudut köyünde kendini hissettirmeden birkaç ay Bulgar papazı kılıgında dolaşmış, daha sonra durumunun sezilmesi üzerine Türkiye'ye kaçmıştı. İttihat ve Terakki devrinde Bagdat Polis Müdürlügü'ne tayin edilmiştir. Orada, daima beraberinde gezdirdigi köpeginin halk tarafından mukaddes olarak tanınan bir ölünün mezar taşını kirletmesi üzerine büyük hadise çıkmış ve halkın galeyanı üzerine canını zor kurtararak İstanbul'a dönmüştür. Kurtuluş Savaşı başlarken yine gizli vazife ile Adana'nın Karaisalı kazasına gitmiş ve Fransızlara karşı mukavemet teşkilatı içerisinde önemli hizmetlerde bulunmuştur. Daha sonra bu kazanın kaymakamlıgına atanmıştır. Adana cephesinde unutulmaz gayretlerine mükafat olarak, kendisine Atatürk'ün l1e tensibiyle Toroslardaki meşhur Pos Ormanı'nın işletilmesi verilmiştir. Fakat, bu büyük ormanı işletmede ve ticaret işlerinde bilineli bulunmaması ve idaresizligi yüzünden bu işi başaramamış, sıkıntılı bir hayat içerisine düşmüştür. Dalıa sonra Ankara ve Eskişehir'de bazı milli istihbarat işlerinde takma adlarla görevalmış, en sonunda Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 25.6.1958 tarihinde kabul edilen 7141 sayılı Kanunla vatanİ hizmet tertibinden maaş baglanmıştır. Hatıraları Adana'da hala söylenip durmaktadır.
Birinci Pozantı Kongresi'nden sonra, ortaya bir de anlaşmazlık ve ikilik çıkmıştı. Bu ikiliği özellikle Karaisalı Kaymakamı Saadettin Beybaba Bey de körüklemişti. Karaisalılar, Pozantı Kongresi'nde, Pozantı'nın vilayet merkezi olmasıyla beraber, yetkilerinin alınmasından kırgın ve cephelerdeki düzensizlikten memnun olmamışlardı . Üstelik Karaisalı'da bulunan Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Merkezi'nin Pozantı'ya alınması Karaisalıları büsbütün çileden çıkarmıştı.
41.Tümen Komutanı Mehmet Hayri Bey'e verilen bu muhtıra üzerine vilayet teşkilatı karışmıştı. Ortalığı karıştıran ve ikiliğin başı olan kaymakam Saadettin (Beybaba) Bey görevinden alınmıştı . Bu göreve vekaleten Hasan (Akıncı) Bey getirilmiştir . Daha sonra asıl kaymakam Süvari Yarbayı Ahmet Hamdi Bey gelinceye kadar da Mektupçu Süleyman (Çelik) Bey vekalet etmiştir . Bundan sonra da Karaisalıların Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurmak istemeleri kabul edilmiş ve Menemencioğlu Adil Bey başkanlığında kurulmuştur .
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder