Karabibik-Nabizade Nazım
Türk Edebiyatı’nın ilk gerçekçi uzun hikayesi ve ilk köy romanıdır. Zehra romanından altı yıl önce yani 1890
yılında Nabizade Nazım tarafından
yazılmıştır. Toplumcu tutumuyla günümüz hikayeciliğine yaklaşır. Toprak
sorunu, geçim derdi, insanın doğayla pençeleşmesi, yöresel gözlemle Anadolu
gerçeklerimizi yansıtan ilk bilinçli hikaye olarak “Karabibik”
öncelik kazanır.
Karabibik, babasından kalma tarlasının bir kısmını satarak
askerlik görevi yerine verilen parayı ödemiştir. Geriye kalanı Yosturoğlu'na
kaptırmamak için direnmektedir. Elinde kalan bu tarlayı sürmek için her yıl
Koca İmam'ın öküzlerini kiralamaktadır. Kızı Huri'yi koca İmam'ın kayınçosu
Sarı ismail'e vererek öküzleri bedava kullanmayı kurar. Sarı ismail'in başka
bir kızla evleneceğini öğrenince, Temre köyündeki Rum bakkal Yani'den faizle
borç alarak bir çift öküz satın alır. Tarlasını sürer. Yosturoğlu Karabibik'in
kızı Huri'yi yeğeni Hüseyin'e ister. Karabibik mutludur. Bir süre sonra
hastalanır, ancak kızının mürüvvetini gördüğü için huzurludur.
Hikâyeden bir bölüm
"Din... ha gözüm, ha!... Ç/ç ç/ç ç/ç ç/ç/ Yürrüüü, hööl... dah dahi.."
Karabibik birinci dönümü bitirmek üzereydi. Sağa sağa kaçmaya çalışan "Benekliyi övendirenin burnuyla yola getirmekteydi. Yüreğinde bir sevinç duyuyordu. Saban'in sapına çalımlı çalımlı sarılarak, kuvvetli demirin açtığı çığın üzerinde ağır adımlarla yürümekteydi. Harımın (Tarla ve bahçe çevresindeki çit) yanına kadar yaklaştı, Hayvanları harmanlatıp ikinci dönüme geçti... Hem yürüyor, hem şarkı gibi bir şey mırıldanıyordu: Bas gidelim, yavrum da bas, gidelim!
Etrafta çiftçiler kendilerini işlerine vermişlerdi. Yanı başında Deli Ali Koca İmam'ın tarlasını nadas etmekteydi. İki erkek arada sırada birbirlerine seslenmekteydiler:
- Hey Deli Ali! Köşkerli Yusuf Ağa ni halt etmiş?
- Körses'e gitmiş: beşlengisini almaya.
- Sarı Simayil ni vagıt everiyoo?
- Yaydan geri.
Artık Karabibik Huri'yi Sarı Simayil'e vermekten umudunu kesmişti; ama buna da artık lüzum kalmamıştı; çünkü kendisi de çift sahibi, mal sahibi idi.
Bundan geri kızımı yalvaran alsın... Zati, Yosturoğlu'nun yeğeni Hüseyin Huri'ye göz koymuş idi ya! Karabibik o kadar ahmak mıdır? Hüseyin'in daima kendi damı yöresinde dolaşmasındaki hikmeti anlamayacak mı ya. Hey kuzum hey, buna gençlik derler... Kendisi de vaktiyle - o zaman böyle ihtiyar değildi; sakalı falan yoktu. Canım insan da ne çabuk kocayor
- işte o zaman Huri'nin anası Sıdıka'yı böyle kovalaya kovalaya almıştı... Ya Sıdıka da kendisinden ne kadar kaçar dururdu... Hele bir kere, hiç hatırından çıkmaz, Karabucak köyünün yolunda, mah burada, tiyatronun yanı başında rast gelmişti. Şöyle üzerine doğru yörüyünce kadın: "aman ana" diye zaylak gibi bağıra bağıra koşup kaçmıştı. Ee ayol buna naz ederler. Bu hatıralar Karabibik'in keyfini artırdı. Şarkıyı yüksek sesle söylemeye başladı.
Deli Yusuf'un zurna gibi çarlak sesi uzaktan doğru işitilmekteydi:
- Yire batası... Dün ni şekil gelmedin? İreceb'i yola salacaklâmış. Şüüt..."
Karabibik Deli Ali'ye seslendi:
- Genem Deli Yusuf ünlüyooo.
- He, he ireceb'i uğratacaklâmış deyoo... Senin haberin vâ mı?
- Dün gün Yosturoğlu diyoodu, askere gidiyoomuş.
- Andalya'dan çağırmışla, muavna (muayene) olacâmış.
Karabibik Yosturoğlu'nun yeğeni Hüseyin'i düşünmeye başladı. Gelecek yıl Hüseyin Esnana girecekti. Kızını bırakıp gidecek demekti. Kim bilir, kaç yıl kalacak? İhtimal dönüp gelemeyecek. Ni hal etmeli? Huri de artık kocamaktaydı.
Harımın deliğinden Huri göründü. Damda canı sıkılmış. Şöyle gezmeye çıkmıştı... Babasının yanına geldi. Öküzlere hayran hayran bakmaya başladı. Baba kız birbirine hiçbir lâkırdı söylemiyorlardı. Sanki iki yabancı gibi davranmaktaydılar. Arkadan Hüseyin de görünmesin mi? Karabibik hâlden anlar-casına gözlerini kırptı.
Nabizade Nazım'ın, Karabibik'i yazmadan önce Antalya'nın köylerine gidip çevre, kişiler ve kişilerin konuşmaları hakkında bilgi sahibi olmak için araştırmalar yapmıştır. Anadolu'yu ve Anadolu'da yaşayan kişileri yakından bilen yazar, doğallığı bozmamak için köylülerin konuşmasını bu romanda da olduğu gibi vermiştir. "Andalya'dan çağırmışla, muavna olacâmış." cümlesi bunun örneklerinden biridir. Yazar bunur yapmakla yerli ve mahallî öğelerden yararlanmıştır.
Köylülerin bakış açısıyla eserini kaleme alan Nabizade Nazım, köylüler için önemli olan tarla, hayvan gibi yerli öğeleri ön plana çıkarmıştır. Hatta kızların evlenmeleri bile köy hayatındaki yerli öğelere göre şekillenmektedir.
Yazar, köylülerin evlerini ve tarlalarındaki çalışmalarını gerçekçi bir dille betimlemiştir. Bu yüzden de eserde mekan önemli bir yer tutar. Köy yaşamındaki bu gerçekçi anlatım, metin ile metnin yazıldığı dönem arasındaki yakın ilişkiyi de ortaya koyuyor. Köy yaşamı için o zaman önemli olan öğeler esere damgasını vurmuştur. Bunlar: tarla, bir çift öküz, harmandan harmana borç ödeme, faizle borç alma, kız alıp verirken bazı hesaplan gözetmedir.
Köy yaşamı doğal bir şekilde esere aktarıldığı için eserin olay örgüsü okura köy yaşamının bütün doğallığını, köy yaşamında insanlar için nelerin önemli olduğunu ve köy yaşamının nelere göre şekillendiğini hissettirmektedir. Yukarıdaki metin Karabi-bik'in kızını evlendirirken neleri göz önüne aldığını göstermektedir.
Eserdeki kişilerin işlevi, bir Anadolu köyündeki yaşamı yansıtması için seçilmeleridir. Köyün zenginini Yosturoğlu, köydeki bir çiftçiyi Karabibik, köylülere faizle borç veren kişiyi Rum bakkal Yani, köydeki gençleri Karabibik'in kızı Huri ve Yosturoğ-lu'nun yeğeni Hüseyin temsil eder. Yazar bu kişilerle köy yaşamını ve kişiler arasındaki ilişkileri doğal bir şekilde yansıtmıştır. Bu kişilerin hepsi eserin yazıldığı dönemde bir Anadolu köyünde karşılaşılabilecek kişilerdir.
Romandaki kişiler toplumun içinden kişiler olduğu gibi, olayların geçtiği mekân da o günün gerçeklerine uygun bir mekândır. Yazarın gerçekçi tutumu hem mekân hem de kişi betimlemelerine yansıdığı için eserdeki mekânların gerçeklere uyduğunu söyleyebiliriz. Yukarıdaki parçada mekân Karabibik'in çift sürdüğü tarlasıdır. Bu tür mekân herhangi bir köyde görülebilecek bir mekândır.
Karabibik, natüralizmin deneye dayalı roman anlayışı doğrultusunda gerçekçi bir yaklaşımla yazılmıştır. Bu anlayış Tanzimatçılara Batı'dan gelmiş bir anlayıştır.
Hikâyeden bir bölüm
"Din... ha gözüm, ha!... Ç/ç ç/ç ç/ç ç/ç/ Yürrüüü, hööl... dah dahi.."
Karabibik birinci dönümü bitirmek üzereydi. Sağa sağa kaçmaya çalışan "Benekliyi övendirenin burnuyla yola getirmekteydi. Yüreğinde bir sevinç duyuyordu. Saban'in sapına çalımlı çalımlı sarılarak, kuvvetli demirin açtığı çığın üzerinde ağır adımlarla yürümekteydi. Harımın (Tarla ve bahçe çevresindeki çit) yanına kadar yaklaştı, Hayvanları harmanlatıp ikinci dönüme geçti... Hem yürüyor, hem şarkı gibi bir şey mırıldanıyordu: Bas gidelim, yavrum da bas, gidelim!
Etrafta çiftçiler kendilerini işlerine vermişlerdi. Yanı başında Deli Ali Koca İmam'ın tarlasını nadas etmekteydi. İki erkek arada sırada birbirlerine seslenmekteydiler:
- Hey Deli Ali! Köşkerli Yusuf Ağa ni halt etmiş?
- Körses'e gitmiş: beşlengisini almaya.
- Sarı Simayil ni vagıt everiyoo?
- Yaydan geri.
Artık Karabibik Huri'yi Sarı Simayil'e vermekten umudunu kesmişti; ama buna da artık lüzum kalmamıştı; çünkü kendisi de çift sahibi, mal sahibi idi.
Bundan geri kızımı yalvaran alsın... Zati, Yosturoğlu'nun yeğeni Hüseyin Huri'ye göz koymuş idi ya! Karabibik o kadar ahmak mıdır? Hüseyin'in daima kendi damı yöresinde dolaşmasındaki hikmeti anlamayacak mı ya. Hey kuzum hey, buna gençlik derler... Kendisi de vaktiyle - o zaman böyle ihtiyar değildi; sakalı falan yoktu. Canım insan da ne çabuk kocayor
- işte o zaman Huri'nin anası Sıdıka'yı böyle kovalaya kovalaya almıştı... Ya Sıdıka da kendisinden ne kadar kaçar dururdu... Hele bir kere, hiç hatırından çıkmaz, Karabucak köyünün yolunda, mah burada, tiyatronun yanı başında rast gelmişti. Şöyle üzerine doğru yörüyünce kadın: "aman ana" diye zaylak gibi bağıra bağıra koşup kaçmıştı. Ee ayol buna naz ederler. Bu hatıralar Karabibik'in keyfini artırdı. Şarkıyı yüksek sesle söylemeye başladı.
Deli Yusuf'un zurna gibi çarlak sesi uzaktan doğru işitilmekteydi:
- Yire batası... Dün ni şekil gelmedin? İreceb'i yola salacaklâmış. Şüüt..."
Karabibik Deli Ali'ye seslendi:
- Genem Deli Yusuf ünlüyooo.
- He, he ireceb'i uğratacaklâmış deyoo... Senin haberin vâ mı?
- Dün gün Yosturoğlu diyoodu, askere gidiyoomuş.
- Andalya'dan çağırmışla, muavna (muayene) olacâmış.
Karabibik Yosturoğlu'nun yeğeni Hüseyin'i düşünmeye başladı. Gelecek yıl Hüseyin Esnana girecekti. Kızını bırakıp gidecek demekti. Kim bilir, kaç yıl kalacak? İhtimal dönüp gelemeyecek. Ni hal etmeli? Huri de artık kocamaktaydı.
Harımın deliğinden Huri göründü. Damda canı sıkılmış. Şöyle gezmeye çıkmıştı... Babasının yanına geldi. Öküzlere hayran hayran bakmaya başladı. Baba kız birbirine hiçbir lâkırdı söylemiyorlardı. Sanki iki yabancı gibi davranmaktaydılar. Arkadan Hüseyin de görünmesin mi? Karabibik hâlden anlar-casına gözlerini kırptı.
Nabizade Nazım'ın, Karabibik'i yazmadan önce Antalya'nın köylerine gidip çevre, kişiler ve kişilerin konuşmaları hakkında bilgi sahibi olmak için araştırmalar yapmıştır. Anadolu'yu ve Anadolu'da yaşayan kişileri yakından bilen yazar, doğallığı bozmamak için köylülerin konuşmasını bu romanda da olduğu gibi vermiştir. "Andalya'dan çağırmışla, muavna olacâmış." cümlesi bunun örneklerinden biridir. Yazar bunur yapmakla yerli ve mahallî öğelerden yararlanmıştır.
Köylülerin bakış açısıyla eserini kaleme alan Nabizade Nazım, köylüler için önemli olan tarla, hayvan gibi yerli öğeleri ön plana çıkarmıştır. Hatta kızların evlenmeleri bile köy hayatındaki yerli öğelere göre şekillenmektedir.
Yazar, köylülerin evlerini ve tarlalarındaki çalışmalarını gerçekçi bir dille betimlemiştir. Bu yüzden de eserde mekan önemli bir yer tutar. Köy yaşamındaki bu gerçekçi anlatım, metin ile metnin yazıldığı dönem arasındaki yakın ilişkiyi de ortaya koyuyor. Köy yaşamı için o zaman önemli olan öğeler esere damgasını vurmuştur. Bunlar: tarla, bir çift öküz, harmandan harmana borç ödeme, faizle borç alma, kız alıp verirken bazı hesaplan gözetmedir.
Köy yaşamı doğal bir şekilde esere aktarıldığı için eserin olay örgüsü okura köy yaşamının bütün doğallığını, köy yaşamında insanlar için nelerin önemli olduğunu ve köy yaşamının nelere göre şekillendiğini hissettirmektedir. Yukarıdaki metin Karabi-bik'in kızını evlendirirken neleri göz önüne aldığını göstermektedir.
Eserdeki kişilerin işlevi, bir Anadolu köyündeki yaşamı yansıtması için seçilmeleridir. Köyün zenginini Yosturoğlu, köydeki bir çiftçiyi Karabibik, köylülere faizle borç veren kişiyi Rum bakkal Yani, köydeki gençleri Karabibik'in kızı Huri ve Yosturoğ-lu'nun yeğeni Hüseyin temsil eder. Yazar bu kişilerle köy yaşamını ve kişiler arasındaki ilişkileri doğal bir şekilde yansıtmıştır. Bu kişilerin hepsi eserin yazıldığı dönemde bir Anadolu köyünde karşılaşılabilecek kişilerdir.
Romandaki kişiler toplumun içinden kişiler olduğu gibi, olayların geçtiği mekân da o günün gerçeklerine uygun bir mekândır. Yazarın gerçekçi tutumu hem mekân hem de kişi betimlemelerine yansıdığı için eserdeki mekânların gerçeklere uyduğunu söyleyebiliriz. Yukarıdaki parçada mekân Karabibik'in çift sürdüğü tarlasıdır. Bu tür mekân herhangi bir köyde görülebilecek bir mekândır.
Karabibik, natüralizmin deneye dayalı roman anlayışı doğrultusunda gerçekçi bir yaklaşımla yazılmıştır. Bu anlayış Tanzimatçılara Batı'dan gelmiş bir anlayıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder