10 Nisan 2012 Salı

DNA'nın kendini eşlemesi

DNA REPLİKASYONU
            Watson ve Crick, oğul DNA molekülündeki zincirlerden birinin yeni sentezlendiğini ve diğerinin ana DNA molekülünden geldiğini ileri sürdüler. Yani DNA molekülünden bir başka DNA molekülünün sentezlenmesinde zincirlerin yarısı korunmakta ve diğer yarısı yeniden sentezlenmektedir. Bu yüzden DNA eşleşmesi olayı semikonservatiftir. Matthew Meselson ve Franklin Stahl tarafından bu hipotezi desteklemek amacıyla yapılan bir denemede azot kaynağı, olarak yalnız 15NH4C1 ihtiva eden bir ortamda E.coli birçok nesil üretilmiş, ardından bakteriler hemen normal azotlu (I4N) bir ortama transfer edilmiştir. Birbirini takip eden replikasyonlarda elde edilen DNA'lardaki I4N ve l5N dağılımı dansite gradientli denge sedimentasyonu metodu ile belirlenmiştir. l5NH4Cl’lü ortamda üretilen ve bütün DNA'lardaki azotların 15N ile işaretlendiği farzedilen E.colilerin, l4N'lü ortamdaki ilk nesillerine A1, ikinci nesillerine A2 denilirse, bunlardan elde edilen DNA'ların dansite gradientli denge sedimentasyonu sonuçları Şekil 1'de özetlenmiştir.
            Şekil 1. Semikonservatif replikasyonun. şematik gösterilişi: (a) Saf15 N ve 14N'li DNA'lar ile A1 ve A2 DNA'larının dansite gradientli sedimentasyonu, (b) DNA'sı 15N'lu E.colilerin l4N'lu ortamda iki nesil üremeleri.
            Kornberg ve arkadaşları, E.coli'de DNA sentezini katalizleyen enzim  olarak 103 kdal molekül ağırlığındaki DNA polimeraz I'i keşfettiler. Burada I numarasının verilmesinin sebebi sonradan başka DNA polimerazların da  bulunmasıydı. Daha sonraki yıllarda yine E.coli ile yapılan araştırmalar, çok sayıda enzim ve proteinlerin DNA replikasyonunda doğrudan görev aldığını göstermiştir (Tablo 1). Genetik analizler bunların sayısının en az yirmi olduğunu ortaya koymaktadır.
            Tablo 1. E.coli'nin replikasyonunda rol alan önemli protein ve enzimler.

Protein
Rolü
Mol.ağ.(kdal)
Dna A proteini
Başlangıç noktasını (orijini) bulur ve açar
50
Dna C proteini
Dna B'nin başlangıç noktasına bağlanmasına yardım eder.
29
-Dna B proteini (DNA  helikaz)
Primazın çalışmasını başlatır, DNA'yı açar
300
Dna G proteini (Primaz)
RNA primerlerini sentezler RNA polimeraz aktivitesine sahiptir
60
SS-Bağlama proteini
Açılmış bölgeyi tek zincir halinde tutar
75,6
DNA giraz
Negatif süper bükülmelari oluşturarak helikazın meydana getirdiği süper bükülmeleri ortadan kaldırır (bir çeşit topoizomeraz)
400
DNA polimeraz III
DNA sentezler
900
DNA polimeraz I
Primeri siler ve boşlukları doldurur
103
DNA polimeraz II
Son derece özel DNA tamir fonksiyonuna sahiptir
88
DNA ligaz
DNA uçlarını birleştirir
74


            E.coli bugün moleküler biyoloji seviyesinde üzerinde en çok araştırma yapılmış olan bir organizmadır. Prokaryotik yapıdaki E.coli basit bir canlı olduğundan, bundan elde edilen sonuçlar, çok daha -yüksek organizmalardaki benzer olayların mekanizmalarını açıklamada ipucu  oluşturmuştur.
            DNA   polimeraz   enzimlerinin   fonksiyon   ve   özellikleri:   DNA polimeraz  enzimleri   bir  DNA   zincirin   3'-OH   ucuna  deoksiribonükleotid birimlerinin ilave edilmesini katalizler:
            DNA polimeraz enzimleri tarafından DNA zincirinin sentezlenmesi için aşağıdakilere ihtiyaç duyulur:
            l. Dört deoksiribonükleosit-5'-trifosfat çeşidi, yani dATP, dGTP, dTTP ve dCTP ortamda mevcut olmalıdır. Mg+2 de gereklidir.
            2. DNA polimerazlar deoksiribonükleotidleri, önceden mevcut olan
DNA (veya bir RNA)'mn 3'-OH ucuna ilave eder. Diğer- deyişle, serbest 3'-
OH grubuna sahip olan bir primer zincire ihtiyaç vardır.
            3.         Bir DNA kalıbı gereklidir. Kalıp, tek veya çift zincirli olabilir.
            DNA Polimeraz II ve III:  Bu enzimler şu yönlerden DNA polimeraz I'e benzemektedirler:
            1.Kalıba bağlı olarak dNTP'Ierden DNA sentezleyebilmektedirler
            2.Serbest     3'-OH     grubu     ihtiva    eden     bir    primere    ihtiyaç  duymaktadırlar.
            3.Sentez 5' à 3' yönündedir.
            4.Her ikisi de 3' à 5' ekzonükleaz etkisine sahiptirler.
            Bu polimerazlarm kalıp tercihleri farklıdır. Kısa boşluklar ihtiva
eden çift zincirli DNA kalıpları üzerinde optimum etki gösterirler. Çift
sarmallı bölgelerin yakınındaki uzun tek zincirli bölgeler, polimeraz I
tarafından daha çok tercih edilmektedir. Bu enzimlerin in vitro maksimum katalitik hızları da farklıdır. Polimeraz I tarafından saniyede 10 nükleotid      ilave edilirken, polimeraz II tarafından 0,5 ve polimeraz III tarafından da   1000 adet nükleotid zincire eklenir.
            DNA  ligaz: DNA   polimerazlar, bir primer zincire deoksiribonükleotidleri    ekleyebilir,   fakat   iki    DNA  zincirinin    uçlarını  birleştiremez   ve   prokaryotik  DNA'nın   bir  çember  şeklinde  kapanmasını sağlayamaz. 1967 yılında, bu olayı gerçekleştiren DNA ligaz enzimi keşfedilmiştir. Bu enzim iki DNA zinciri arasında fosfodiester bağı oluşmasını katalizler:


            DNA sentezindeki primer zincir: Hatırlanacağı gibi, DNA sentezinin başlaması için serbest bir 3'-OH grubu ihtiva eden bir primere ihtiyaç vardır. Bununla ilgili en önemli ipucu DNA sentezinin başlaması için RNA sentezinin gerekli olduğunun gözlenmesi ile elde edildi. Bu buluş RNA'nın DNA sentezinde primer olabileceği fikrini kuvvetlendirdi
            Replikasyonda ana DNA çift sarmalının açılması ve giraz aktivitesi: E.colideki replıkasyon mekanizması üzerinde son yıllarda yapılan araştırmalar, ana çift sarmalının bir çatal şeklini andıran replikasyon  bölgesinde DNa A proteini tarafından gayet etkili bir tarzda açıldığını göstermiştir. Bu açılma için gerekli enerji ATP hidroliziyle sağlanmaktadır.
            Çember yapıdaki DNA çift sarmallarının (E.coli kromozomu gibi)   açılması sırasında süper bükülmeler (supertwists) adı verilen topolojik bir problem   ortaya  çıkar.   Bu   problemin   ATP  kullanan   DNA   giraz  enzimi tarafından halledildiği son yıllarda Martin Gellert tarafından keşfedilmiştir. Ayrıca,   DNA'nın  açılmasıyla ortaya çıkan  bu  pozitif süper  bükülmeler, topoizomerazlar     adı  verilen   ve  DNA zincirinin   bazen     birisini (topoizomeraz I), bazen de ikisini (topoizomeraz II) kırıp önden birleştirerek  oluşturulan negatif süperbükülmelerle ortadan kaldırılmaktadır.
            Replikasyon,   prokaryotlarda   tek   bir   orijinde    başlarken,    ökaryotik replikasyon çok orijinlidir. Bu orijinlerden DNA sentezi iki yönlü (bidirectional) olarak gerçekleştirilir. Dolayısıyla, çift sarmalın açılması sonucu ortaya çıkan her          iki DNA zinciri de kalıp fonksiyonu görecektir. Ancak, DNA sentezi 5’à3’  yönünde gerçekleşir, kalıp olarak da 3'à 5' yönündeki DNA zincirini kullanır. Bunun sonucu olarak, DNA'nın açılma yönündeki replikasyon çatalı üzerinde, yine açılma yönünde 3'-OH ucuna    nükleotidlerin  eklenmesiyle oluşan bir sürekli (leading) zincir ile diğer zinciri kalıp alan ve sarmal açıldıkça yeni başlangıçlarla   zincir parçalarının meydana geldiği kesikli (lagging) zincirler sentezlenir. Bu DNA zincir parçalarına Okazaki parçaları adı verilir ve bunlar daha sonra DNA ligaz enzimlerince birleştirilirler.


      Şekil 2. Açılan DNA çift sarmalı üzerine iki yönlü replikasyon  
            Prokaryotik    replikasyonun    özeti:   
            1. Primaz adı verilen özel  bir  RNA   polimeraz,  DNA    kalıbı zincirlerinden birisine komplementer olacak sırada yaklaşık  10 nükleotid biriminden  ibaret kısa bir RNA zinciri sentezler. Primaz, polimerizasyon için  bir primere  ihtiyaç göstermez.  Sürekli zincir için yalnız    bir primer   gerekirken,   kesikli   zincir   için   her   Okazaki   parçası   başına   bir   primer  sentezlenir.
            2.Bu   RNA   zincirinin      3'-OH  grubu  yeni   DNA'nın   sentezinde primer olarak görev yapar
            3.RNA-DNA  hibridinin  RNA  kısmı,  DNA  polimeraz  I  tarafından hidrolizlenir.
            4.RNA'nın uzaklaştırılmasıyla DNA parçaları arasında meydana gelen boşluklar yine DNA polimeraz I tarafından doldurulur.
            5.Kesikli zincirde oluşan Okazaki parçalarının uçları DNA ligaz tarafından birleştirilir
            Ökaryotik DNA Replikasyonu
            Ökaryotik DNA sentezinde de prokaryotlardakine benzer yol takip edilmektedir. En önemli farklılık, ökaryotlarda replikasyonun çok noktadan başlaması ve en az 5 sınıf DNA polimerazın görev almasıdır. Ayrıca,  Ökaryotik  DNA  sentezi prokaryotlara göre  10  kat daha yavaştır (prokaryotlarda 1000 nükleotid/s, ökaryotlarda 100 nükleotid/s).
            DNA Üzerindeki Hasarların Onarımı
            DNA,   birçok   kimyasal   ve   fiziksel    faktörler   tarafından   tahrip edilebilir. Bütün hücrelerde bu tahribatı onaracak mekanizmalar mevcuttur. Bu tahribat esnasında bazlar değişebilir ve kaybolabilir, omurga üzerindeki fosfodiester   bağları   kopabilir  ve  zincirler  arasında  çarpraz  bağlanmalar oluşabilir.    Bütün   bu   hasarları    iyonlaşmaya   sebep   olan   radyasyonlar,  ultraviyole  ışık ve çeşitli  kimyasal  bileşikler meydana getirebilir.
            Onarım mekanizması en iyi anlaşılmış bulunan hasar, DNA'nın UV ışığa maruz kalmasıyla oluşan piridin dimerleridir. Bir DNA zinciri üzerinde komşu iki pirimidin rezidüsü bu durumda birbirlerine kovalent olarak bağlanabilir. Böyle bir pirimidin dimeri (mesela aşağıdaki timin dimeri gibi) bir çift sarmal yapısına uymadığından, replikasyon ve gen ifadesi hasar uzaklaştırılıncaya kadar bloke edilir, yani durdurulur.


            Bu onarım işi için dört çeşit enzim aktivitesine ihtiyaç vardır.  Önce,  bir UV-spesifik endonükleaz bozuk  bölgeyi  tespit eder ve genellikle 5' tarafından dimer yakınında bir ester bağını hidrolizler. Dimeri taşıyan kısım açılır ve DNA polimeraz I tarafından 5'à 3' yönünde onarım sentezi için zemin hazırlar.
            Daha sonra pirimidin dimerini taşıyan kısım, DNA polimerazın 5'à3’ ekzonükleaz aktivitesiyle uzaklaştırılır. Son olarak da yeni sentezlenen DNA uzantısı ile DNA zincirinin önceden bulunan kısmı DNA ligaz tarafından birleştirilir.


            Şekil 3. Bir  timin   dimeri   ihtiva  eden   bir  DNA   bölgesinin   onarım basamakları.
HORMONLAR
            Hormonlar, değişik iç salgı (endokrin) bezlerinde küçük miktarda sentezlenen ve kan yoluyla hedef organlara taşınılan kimyasal habercilerdir; omurgalıların hedef organlarında bir seri fizyolojik ve metabolik aktiviteleri düzenlerler.  
            MEMELİLERDE ENDOKRİN SİSTEMİN ORGANİZASYONU
            Hormonların bazılarının sentezi ve salgılanması,i hiyerarşik tarzda hormon-hedef hücre etkileşmesinin birbirini takip eden basamakları üzerinden kontrol edilir. Hipatalomus, beyin üzerindeki spesifik bir sinirsel haberciyle karşılaşırsa, salgılama faktörleri denilen küçük miktarda hormonlar salgılar; bu hormonlar proftader sistem üzerinden adenohipofize varırlar. Daha sonra adenohipofizde salgılatma faktörlerinin her biri spesifik bir hormonun salgılanmasını uyarabilirler.
            Hipofiz tarafından kontrol edilmeden direkt olarak salgılanan hormonlar da vardır. Bunlara örnek olarak, tiroid bezi ve paratiroid bezinin belirli hücrelerinde oluşturulan polipeptid yapısında olan kalsitonin ve Ca++2le fosfat düzeylerini ayarlayan parathormon verilebilir.


            Şekil 4: Hipotalamusun kontrolü altında endokrin düzenlemenin hiyerarşik organizasyonu.  
            Hormonların salgılanması kompleks bir kontrol şebekesiyle ayarlanır. Sinir sistemi vasıtasıyla taşınan dış uyarılar, hipotalamusıın aktivitesini değiştirir ve aynı zamanda böbreküstü bezinin medullasından adrenalinin salgılanmasını ayarlar. Adenohipofiz vasıtasıyla tropik hormonların salgılanması da, bir feed-back mekanizmasıyla hedef bezlerinin karakteristik salgılanması şekline göre ayarlanır.
HORMON RESEPTÖRLERİ VE İNTRASELÜLER (HÜCRE İÇİ) HABERCİ MADDELER
            Hormon etkisinin iki temel prensipi, son yıllarda yapılan araştırmalarla açıklığa kavuşturulmuştur. Birincisi; hedef hücreler hormon molekülünü yüksek spesifite ve afinite ile bağlayabilen özelleşmiş proteinler olan spesifik hormon reseptörlerine sahiptirler. Bu gibi hormon reseptörleri hedef hücrelerde çok küçük miktarda mevcutturlar.
            İkinci prensip ise, hormonun spesifik reseptörüne bağlanması hücre içi bir haberci molekülünün oluşumuna sebep olur; daha sonra bu haberci molekülün hedef dokunun belirli karakteristik biyokimyasal aktivitesini uyarır veya inhibe eder.  
            ADRENALİN VE cAMP
            Adrenalin (Şekil 5)'in kana salgılanması bir seri reaksiyona sebep olur. Bu reaksiyonlara, kan basıncının artması, kalp çarpıntısı ve kalp fonksiyonunun artması ve düz kaslar üzerinde bazısında gevşemeye, bazısında kasılmaya götüren karakteristik etkiler girerler. En önemli biyokimyasal sonuç, glikojenin kaslarda laktata ve karaciğerde kan glukozuna çok daha büyük ölçüde yıkımıdır.
            Earl Sutherland ve arkadaşları adrenalinin plazma membranında Mg+2'ye bağımlı bir enzimatik reaksiyonu çok kuvvetle uyardığını tespit ettiler. Bu reaksiyonda ATP, inorganik pirofosfatın açığa çıkmasıyla siklik AMP (cAMP)'ye dönüşür:



Şekil 5: Böbrek üstü iliğinde sentezlenen hormonlar: Noradrenalm sinir sisteminde nörotransmitter olarak etki yapar

            GLUKAGON
            Adrenalin yanında, belirli hedef hücrelerde diğer bazı hormonlar da cAMP    konsantrasyonunu yükseltebilirler. Bu hormonlardan birisi de hiperglisemik-glikojenolitik    hormon olarak adlandırılan glukagondur. Glukagon, pankreasın bir polipeptid homunu olup, kan glukoz seviyesi 100 ml'de yaklaşık 80 mg olan normal değerin altına düşer düşmez langerhans adacıklarının a-hücrelerinden kana salgılanır. Serbest hale geçen glukagon karaciğerde glikojen yıkımını sağlar ve böylece kanın glukoz seviyesini normal sınırlara yükseltir.  Buna göre glukagon  insuline zıt etki gösterir. Glukagon   ve   insulin,   pankreasın   farklı   hücre   tiplerinde   sentezlenirler. Glukagon 29 amino asitten oluşan bir polipeptiddir


cAMP’NİN ARACI OLDUĞU DİĞER ENDOKRİN VE DÜZENLEYİCİ SİSTEMLER
            Hedef hücre yüzeylerinde spesifik bağlanma yerlerine bağlanarak, membrana bağlı adenilat siklazı uyaran diğer bazı hormonlar da bilinmek­tedir. Adenohipofiz hormonları olan ACTH, LH, FSH, TSH ile parathormon ve kalsitonin bu gruba girerler. Nörohipofiz hormonu olan vazopressin, böbreklerde cAMP miktarını artırır. Birçok hormon cAMP oluşumunu uyararak etki gösterdiği halde, her hormon özel spesifiteye sahiptir; çünkü her hormon sadece kendi reseptörünü ihtiva eden hücrede cAMP sentezini uyarır. Bundan başka cAMP, uyarılan hücrede kalır ve kan dolaşımına gitmez ve bu suretle her hücrenin genel bir uyarılmasına sebep olabilir.
DİĞER SEKONDER ELÇİLER: cGMP, DİAÇİL-GLİSEROL, İNOSİTOL,1,4,5-TRİFOSFAT VE KALSİYUM
            Bir başka siklik nükleotid  olan guanozin-3’, 5’-siklik monofosfat (cGMP), bağırsak, kalp, kan damarı, beyin ve böbreklerin birleşen kanalının hücreleri dahil olmak üzere belirli hücrelerde sekonder bir elçi olarak fonksiyon görür.  cGMP tarafından taşınan mesaj dokuya göre değişir. Böbrek ve bağırsakta iyon transferi ve su emiliminde değişmeye sebep olurken,  kalp (düz) kasında gevşemeye yol açar; gelişme sırasında ve yetişkinlerde beyin fonksiyonları için gerekli olabilir.  
            Sinyal reseptörlerinin üçüncü bir sınıfı, bir G proteini tarafından bir plazma membran fosfolipaz C'ye bağlanır. Fosfolipaz C. plazma membran lipidi   olan   fosfatidilinositol 4,5-bisfosfat için spesifiktir. Bu hormona duyarlı enzim, iki güçlü sekonder elçinin oluşumunu katalizler: diaçilglierol ve  inositol-l,4,5-trisfosfat. 
            Diaçilgliserol sekonder bir elçi olarak, membrana bağlı Ca+2 bağımlı hır enzim olan protein kinaz C(C kalsiyumu ifade eder)'yi aktive ederek fonksiyon  görür.   Protein  kinaz  C,   spesifik hedef proteinlerinin  serin   ve treonin rezidülerini, katalitik aktivitelerini değiştirerek fosforiller. Protein kınaz C'nin birçok izoenzimleri bilinmektedir; bunların herbiri karakteristik im dokuda bulunur ve Ca+2 ile   diaçilgliserol tarafından aktivasyona karsı karakteristik duyarlılıkları vardır.
            İNSULİN: SENTEZİ, DEPOLANMASI VE SALGILANMASI
            İnsulin, önce proinsulin halinde pankreasta sentezlenir. Proinsulin. Organizma cinsine göre 81 ile 86 arasında amino asitten meydana gelen tek bir polipeptid zincirinden ibarettir.
            İnsulin, proinsulin halinde ribozomlarda sentez edildikten sonra, endoplazmik retikulum kanalları yoluyla golgi cisimciklerine taşınır. Golgi cisimciklerinde proinsulin, insulin ve C-peptidine parçalanır. İnsulin ve C-peptid burada Zn+2 birlikte düzenli bir şekilde kristallenerek depolanır. Son olarak bu vezikül muhtevası, kan şeker seviyesinin yükselmesinin sebep olduğu belirli bir sinyal üzerine bir ekzositoz vasıtasıyla kana salınır. Ca+2 insulinin serbest hale geçmesinde önemli bir rol oynar.
            STEROİD HORMONLARI
            Başlıca steoid hormonları şunlardır: Östrojenler veya dişi cinsiyet hormonları (en önemlileri 17(β)- östradiol ve östrondur), androjenler veya erkek cinsiyet hormonları (testosteron, dihidrotestosteron), progesteron, aldosteron ve böbrek üstü kabuğunun steroid hormonları (özellikle kortizol, aldosteron ve kortikosteron). Bu hormonların bazılarını yapısı Şekil 5’de  esasen cinsiyet organları üzerinde etki yaptıkları halde, böbreküstü kabuğu vasıtasıyla  salgılanan steroid hormonları birçok dokularda karbohidrat ve protein metobalizması üzerine esaslı etkiler gösterirler.

            Şekil 5.  En önemli steroid hormonları. Testosteron, progesteron, östron, kortizon ve aldosteronun yapıları lipidler konusunda verildiğinden buraya alınmamıştır.
 TİROİD BEZİ HORMONLARI
            Tiroid  bezinin karakteristik hormonları  tiroksin ve  3,5,3' triiyodotironindir (Şekil 6). Bu hormonların insan ve hayvanların bazal metabolizması üzerindeki fizyolojik etkileri uzun zamandan beri bilinmesine rağmen, biyokimyasal etki tarzları tam anlamıyla henüz bilinmemektedir.  Basedovv hastalığının sebebi hipertireoz denilen tiroid bezi hormonlarının  fazla salgılanması olduğu gibi, hiportireoz denilen tiroid bezi hormonlarının   eksik salgılanması da miksödeme götürür.




            Şekil 6: Tiroid bezi hormonları
             
            PARATHORMON, 1,25-DİHİDROKSİ-KOLEKALSİFEROL VE KALSİTONİN
            Bu üç hormon memeli hayvanlarda Ca+2 ve fosfat metabolizmasının
düzenlenmesinde önemli roller oynarlar. Bunların tam etki tarzları anlaşamamasına rağmen, önemli biyokimyasal aşamalara varılmıştır. Kanda Ca+2 konsantrasyonu normal değerin altına düşer düşmez, paratiroid bezinden kana parathormon salgılanır. 84 amino asitli bir polipeptid olan bu hormon, önce böbreklere etki eder ve adenilat siklazı uyarır. cAMP'nin artışı idrarda fosfat atılımını sağlar, böylece kanda fosfat konsantrasyonu düşer. Parathormon, böbreklerde 25-hidroksikolekalsiferolden 1,25- dihidroksi-kolekalsiferolün          sentezini de uyarır. 1,25- Dihidroksikolekalsiferol, böbreklerden salgılanır ve ince bağırsaklar ile kemikler üzerine etki eder.
            Tiroid bez, ve paratiroid bezinden salgılanan bir başka polipeptid hormon olan kalsitonin, 32 amino asit ihtiva eder (M.A. 4500). Bu hormon esas itibariyle kemikleri etkiler, bununla birlikte böbrekleri de etkiler Ca+2 muhtevası   artınca,   kalsitonin   salgılanması  artar.   Kalsitonin eder ve böylece kemiklerden  kana Ca+2'nin  salınmasını inhibe eder ve böylece parathormonun zıt düzenleyicisi olarak etki gösterir.





YUSUF İLE ZÜLEYHA

                                                          YUSUF İLE ZÜLEYHA
Yusuf ile Züleyha hikayesi Yusuf’un rüya görmesiyle başlar. Yusuf rüyasında on bir yıldız, ay ve güneşi görür. Ardından on bir yıldızın, ayın ve güneşin etrafında döndükten sonra yere eğilip kendisine secde ettiklerini görür. Sabah olduğunda Yusuf gördüğü rüyayı babası Yakub’a anlatır. Yakub, Yusuf’a bu rüyayla peygamberlik haberi verildiğini ve kardeşleri dahil hiç kimseye hiçbir şey söylememesi gerektiğini söyler.
Bir süre sonra Yusuf’un gördüğü rüyayı kardeşleri öğrenir. Kardeşleri babalarının Yusuf’u daha çok sevmesini kıskanır. Yusuf’u yalancı düş görmekle ve kalp hırsızlığıyla suçlarlar. Yusuf’tan kurtulmak isterler. Bir gün kıra gezmeye gittiklerinde Bir gün kıra gezmeye gittiklerinde Yusuf’un kardeşleri plan yaparlar. Yusuf’u kuyuya atıp babalarına Yusuf’u kurdun yediğini söyleyerek, Yusuf’un kanlı gömleğini verirler.
Bir gün sonra Mısır’a mal götüren kervanlar kuyuyu görünce durup kuyudan su çekmek isterler. Birkaç kervancı kuyudan suyu yukarı çektiklerinde bakracın içinde Yusuf’u görürler ve Yusuf’un güzelliğinden çok etkilenirler. O sırada Yusuf’un kardeşleri de Yusuf’a bakmak için kuyunun yanına gelirler. Kardeşleri Yusuf’un kendi köleleri olduğunu söyleyip kervan başına Yusuf’u satarlar.
Bu arada Mısır’ın en güzel kızı Züleyha rüya görür. Züleyha rüyasında çöllerin göklerinden gelen ay aydınlığının başının üzerinden geçerken, kendisinin kocaman, parlak, mavi ışıklar saçarak ufuktan doğan çok köşeli yıldıza dönüştüğünü ve çöllerden gelen ayın aydınlığının içinden geçtiğini görür. Daha sonra suret aynasında güzel bir görüntü görür.
Bu rüyadan kısa bir süre sonra Züleyha’nın babası Züleyha’ya Mısır azizi Potifar’ın talip olduğunu söyler. Bunun üzerine Züleyha Potifar’ı görmek ister. Züleyha Potifar’ı gördüğünde onu rüyasında gördüğü güzellik zanneder ve Potifar ile evlenir. Ancak fazla zaman geçmeden yanıldığını anlar. Buna rağmen evliliğe devam eder.
Bu sırada Yusuf’u satın alan kervan Mısır’a varır. Yusuf’u köle pazarında satılığa çıkarırlar. Potifar Züleyha’ya köle almak istediği için açık artırmaya katılır ve Yusuf’u satın alır. Ardından Yusuf’u Züleyha’ya gösterir. Züleyha Yusuf’un çok güzel bir çocuk olduğunu söyleyip ona iyi bakar ve büyütür. Rüyasında gördüğü güzelin o olduğunu hatırlamaz.
Yusuf artık büyür ve Züleyha Yusuf’u hatırlar. Züleyha öyle hale gelir ki ona her şey Yusuf’u hatırlatır. Yusuf’un kendisini görmesi için elinden gelen her şeyi yapar.
Züleyha’nın Yusuf’a olan aşkı Mısırlı kadınların diline düşer. Züleyha ayıplanır ve kınanır. Züleyha bunu öğrenince Yusuf’u Mısırlı kadınlara göstermeye karar verir ve ziyafet vereceğini duyurarak bütün kadınların gelmesini sağlar. Ziyafette kadınların önüne portakal konur. Kadınlar portakal soyarken Yusuf içeri girer ve Yusuf’u gördükleri an ellerini keserler. Kadınlar Yusuf’a hayretle bakıp bu bir insan olamaz, bu bir melek diye mırıldanırlar ve Züleyha’ya haklı olduğunu söylerler.
Züleyha bir gün sudan bir nedenle Yusuf’u odasına çağırır. Yusuf’a helsene diye seslenir. Yusuf şaşırır. Züleyha birkaç kez yine gelsene gelsene diye seslenir. Yusuf bunun üzerine “ Rabbim bana istememeyi isteyebilmeyi nasip et” diye dua eder. Yusuf bu duayı ederken Züleyha Yusuf’un üzerine doğru koşar. Züleyha Yusuf’un gömleğini tam arkadan yakalar ve Yusuf’un gömleği yırtılır. O sırada kapı açılır ve kapını önünde birkaç adamıyla birlikte Potifar vardır. Potifar bu duruma çok sinirlenir. Potifar Yusuf’un suçlu olduğunu düşünürken orada bulunan ak sakallı bilge görünüşlü biri oraya gelerek: “Gömleğin yırtığı öndeyse Züleyha suçsuzdur yok eğer gömleğin yırtığı arkadaysa Yusuf suçsuzdur.” der. Bunun üzerine Yusuf’un gömleğine bakılır ve Yusuf’un gömleği arkadan yırtıldığı görülür. Gömlek arkadan yırtıldığı için Yusuf suçsuzdur. Potifar Mısır’ın geleceği için kendi varlığının gerekliliğini ve bu olayın gizlenmesi gerektiğini düşünür. Bu nedenden dolayı Yusuf’u zindana atar.
Firavunun ekmekçisiyle, şerbetçisi de Yusuf ile aynı zindandadır. Yusuf daha önce görmüş olduğun rüyayı zindanda bir kez daha görür. Yusuf daha önceki rüyasında on bir yıldız, güneş ve ay vardı. Yusuf’un bu rüyasına mavi, kocaman bir yıldız katılır. Güneş, ay ve on iki yıldız birer birer Yusuf’un önünde secde ederler. Ardından Yusuf’a rüya yorumu verilir ve Yusuf zindanda gördüğü rüyayı yorumlar.
Yusuf’a zindanda rüya yorumu verildikten sonra bir sabah Firavun’ın ekmekçisiyle şerbetçisi Yusuf’un yanına gelerek Yusuf’a rüya gördüklerini söylerler. Yusuf’a gördükleri rüyayı anlatırlar ve Yusuf’tan rüyalarını yorumlamasını isterler. Yusuf rüyaları yorumlar ve kısa bir sürer sonra Yusuf’un yorumları gerçekleşir. Şerbetçi affedilip zindandan çıkarılır, ekmekçi asılır. Şerbetçi Yusuf’a veda etmeye geldiği zaman, Yusuf şerbetçiye efendinin (Firavunun) yanında beni an der. Ama şerbetçi Yusuf’un bu isteğini unutur. Ta ki yedi yıl sonra Firavun rüya görene kadar. Firavun rüyasında yedi zayıf ineğin yedi semiz ineği yediğini görür. Sonra yedi dolgun başak ardından yedi kurumuş başak görür. Firavun hemen müneccimleri, kahinleri,rüya tabircilerini yanına çağırır. Rüyayı anlatır ve yorumlamalarını ister. Hiçbiri bu rüyayı yorumlayamaz. O sırada şerbetçinin aklına Yusuf gelir ve Firavuna söyler. Firavun da şerbetçiye hemen Yusuf’a gitmesini emreder. Bunun üzerine şerbetçi Yusuf’un yanına gider. Yusuf’a Firavunun rüyasını anlatır ve Yusuf’tan yorumlamasını ister. Yusuf Mısırda yedi yıl bolluktan sonra yedi yıl kıtlığın olacağını söyler. Ardından ilk yedi yılda ekinlerin ihtiyaç olduğu kadarı tüketildikten sonra kalanının saklanıp, ikinci yedi yıldaki kıtlıkta tüketilmesini söyler. Bunun üzerine şerbetçi hemen Firavunun yanına dönerek Yusuf’un söylediklerini anlatır. Firavun işte bu benim rüyam diyerek Yusuf’u görmek istediğini söyler. Şerbetçi tekrar zindana Yusuf'un yanına gider ve Yusuf’u zindandan çıkartıp, Firavuna getirir. Firavun Yusuf’un zindana atılmasında payı olan herkesi saraya çağırır. Bir tek Potifar gelemez ölmüştür, Mısırlı kadınlar gelir. Firavun kadınlara neden ellerinizi kestiniz diye sorar ve devan eder yoksa Yusuf mu size kötü niyet besledi der. Kadınlar o masumdur, onu isteyen bizdik diye cevap verirler. Firavun adamların Züleyha’yı getirmelerini ister Züleyha gelir ve Firavun “Züleyha’ya bize bir şey söylemeyecek misin ?” diye söyler. Firavun soruyu birkaç kez tekrarlar. Züleyha “ Yusuf masum, onu isteyen bendim.” der. Böylece Yusuf’un suçsuzluğu kesinleşmiş olur. Daha sonra Firavun Yusuf’u Mısır’a aziz yapar ve Züleyha ile evlendirir.

EFSANE NEDİR ?

                                                     EFSANE NEDİR ?
Halk edebiyatı ürünlerinden biri olan efsaneler
geçmişle günümüz arasında kültürel aktarımı sağlayan insanın ve onun oluşturduğu kültürel yapının anlaşılmasına katkıda bulanan alanlardan biridir. Gerçek ve hayali varlıklara yer ve olaylara olağanüstü özellikler atfederek oluşturulan anlatılanların gerçek olduğuna ilişkin inançla birlikte kişinin bireysel - toplumsal yaşamını yönlendiren söyleyeni belli edebiyat türlerinden biridir.
Konularına göre şöyle sınıflandırılırlar:
1. Tarihi yer
kişi ve olaylarla ilgili efsaneler
2. Olağanüstü varlıklarla ilgili efsaneler
3. Hayvanlarla ilgili efsaneler
4. Dinsel konularla ilgili efsaneler
5. Bitki ve ağaçlarla ilgili efsaneler
6. Doğal çevre ve olaylarla ilgili efsaneler

Sarıkız Efsanesi (En meşhur Türk Efsanesi)
Marmara ve Ege bölgelerini birbirinden ayıran ve genç dağlar grubuna giren Kazdağları’nın en yüksek tepesine Sarıkız Tepesi adı verilmektedir. Bu tepenin adı hakkında pek çok efsane anlatılmaktadır.
Çok eski zamanlarda Güre köyünde çok güzel bir kız varmış. Bu kızı köyün bütün gençleri sever ve evlenmek isterlermiş. Adı Sarıkız olan bu güzel kızın babası ise bin bir zahmetle büyüttüğü kızını
talip olan gençlerin hiç birine vermezmiş. Bunun üzerine gençler Sarıkız’a iftira etmişler. Köylüler de Sarıkız’ın babasına giderek:
“Kızın kötü yola saptı. Ya kızını öldürürsün ya da buralardan çekip gidersin” demişler.
Düşünüp taşınan baba
kızını öldürmeye kıyamaz; ancak köylülerin yüzüne bakabilmek için Sarıkız’ı gözden uzak tutmak gerektiğini düşünür.
Kızını yanına alan baba
Kazdağı’nın zirvesine çıkar ve güttükleri kazlarla birlikte kızını bırakıp geri döner. “Kurt kuş yerse de gözüm görmesin yaşarsa da herkesten gizli yaşasın” demiş.
Kazdağı’nda kalan Sarıkız ölmemiş ve kazlarını gütmeye devam etmiş. Hatta yolunu
izini kaybedenlere yardımcı olmuş. Bu durum kısa zamanda babasının kulağına gitmiş.
Kızının ölmediğini öğrenen baba
Kazdağı’na kızının yanına çıkmış. Dağda kaz çobanlığı yapan Sarıkız babasını görünce sevinmiş ona yemek ikram etmiş. Yemek sırasında babası kızından su istemiş. Sarıkız elini uzatarak kilometrelerce aşağıdaki Güre çayından su alarak babasına vermiş. Babası kızının ermiş olduğunu görünce pek sevinmiş.
Sarıkız’ın öldüğü ve bugün kabrinin bulunduğu yere Sarıkız Tepesi
babasının öldüğü yere ise Babatepe veya Kartaltepe adı verilmektedir.