17 Nisan 2012 Salı

Lozan Anlaşmasının Türkiye Cumhuriyeti Tarihindeki Yeri ve Önemi

Lozan Anlaşmasının Türkiye Cumhuriyeti Tarihindeki Yeri ve Önemi

A) Konferansa Hazırlık, Görüşme Konuları ve Katılan Devletler :

         Kurtuluş Savaşı ezici zaferimizle sona ermiş, düşman denize dökülmüştü. Şimdi sıra, yeni Türkiye Devleti'ni bütün dünyaya resmen kabul ve tasdik ettirmeye gelmişti. Bu amaçla İtilaf Devletleri, Türk barış antlaşmasının şartlarını tesbit etmek için T.B.M.M Hükümetini 13 Kasım 1922'de  Lozan'da yapılacak olan konferansa davet ettiler(28 Ekim 1922).
         T.B.M.M Hükümeti bu öneriyi kabul etmiş fakat Lozan ile Türkiye arasındaki haberleşmenin zor olduğunu ileri sürerek bu konferansın İzmir'de yapılmasını teklif etmiştir. Bu önerinin kabul edilmemesiyle birlikte ortaya antlaşmanın tarafsız bir ülkede yapılması fikri gelmiştir. Bunun üzerine T.B.M.M Hükümeti İtilaf Devletleri'nin teklif ettiği Lozan (Lausanne) kentinde toplanma önerisini kabul etmişlerdir.
         Tabi ki yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin kaderini belirleyecek olan bu konferansa yetkili olarak gidecek kişi de çok önemliydi. Başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere Bakanlar Kurulu bu konuda endişe duyuyorlardı. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti tecrübeli diplomatlara sahip değildi. Osmanlı Devleti'nin tecrübeli diplomatlarından da yararlanılamazdı. O halde temsilciler T.B.M.M nin kadrosundan seçilmeliydi.
         Bakanlar Kurulu başkanı Rauf Bey (Orbay) heyetin başında Lozan'a gitmek istedi fakat Mondros Ateşkes Antlaşmasını Rauf Bey imzalamıştı. Yapılan bu hatadan sonra Mustafa Kemal Paşa, Rauf Bey'in isteğini kabul etmedi ve Mudanya Ateşkes Görüşmeleri'nde büyük başarı sağlayan İsmet Paşa'yı (İnönü) bu görev için uygun gördü. Fakat İsmet Paşa Bakanlar Kurulu'nda değildi. Mustafa Kemal Paşa, Yusuf Kemal'in (Tengirşek) istifasını sağlamış ve İsmet Paşa'yı boşalan yere yerleştirmek için uğraşmıştır. 26 Ekim 1922'de de İsmet Paşa Bakanlar Kurulu'na Dışişleri Bakanı olarak girmiştir.Bu aşamadan sonra İsmet Paşa, Trabzon milletvekili Hasan Bey (Saka) ve Sinop milletvekili Dr. Rıza Nur Bey'den oluşan delegeler kurulu kendisine yardımcı olmak üzere 25 kişilik bir heyet oluşturmuşlardır (Temsilciler Kurulu).
         T.B.M.M , Temsilciler Kurulu'na Lozan Konferansı'nda izleyeceği strateji hakkında bilgi vermiştir. Önemle değinilen 3 konu vardır :

         1) Misak-ı Milli : Bu antlaşmada temel ilke Misak-ı Milli kabul edilecekti.

         2) Ermeni Sorunu : Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde Ermeni Yurdu oluşturma fikri asla kabul edilmeyecekti.

         3) Kapitülasyonlar : Kapitülasyonlar da kesinlikle kaldırılacaktı.

         Son iki maddede geçen şartlar sağlanmadığı takdirde görüşmeler kesilecek ve barışın imzalanmasından vazgeçilecekti.

         Bunun üzerine Temsilciler Kurulu 13 Kasım 1922'de başlayacak olan konferansa gitmek üzere 5 Kasım 1922'de Ankara'dan ayrılmışlardır. 11 Kasım'da Lozan'a varan heyet görüşmelerin geç başlayacağı haberini almıştır. Bunun üzerine heyet başkanı İsmet Paşa bunu protesto etmiştir. İsmet Paşa'nın bu tavrı üzerine İtilaf Devletleri temsilcileri özür dilemiş ve konferansın 20 Kasım 1922'de başlayacağını kesin olarak dile getirmişlerdir.
         20 Kasım'da toplanan konferansa İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya katılmıştır. Türkiye bu ülkelere karşı tek başına idi. Türkiye'yi destekleyen tek bir ülke yoktu konferansta. Boğazlarla ilgili görüşmeler sırasında konferansa Ruslar ve Bulgarlar da katıldı. A.B.D. sadece bir gözlemci bulunduruyordu.
         Temsilciler Kurulu'nun görevi çok zor görünüyordu. Çünkü bu konular sadece 3-4 yıllık meseleler değildi. Yüzyıllık hesaplar görülüyordu. Bunları iki ana başlıkta toplayabiliriz :

         a) Türkiye-Yunanistan Meseleleri : Doğu Trakya'daki sınırların çizilmesi, Ege Adaları, Türkiye'de oturan Rumlar ve Yunanistan'da oturan Türkler'in yer değiştirmesi, Yunanistan'ın Türkiye topraklarında yaktığı yıktığı tahrip ettiği yerler için vermesi gereken savaş tazminatı...

         b) Türkiye ile Diğer Avrupa Devletleri Arasındaki Meseleler : Bu meseleler de siyasal ve ekonomik olmak üzere ikiye ayrılır :
         Batılı Devletler Osmanlı Devleti'nin iç işlerine karışıyorlardı. Azınlık Haklarından ve Kapitülasyonlardan da yeterince yararlanıyorlardı. Oysa ki Türkiye Devleti kurucuları tam bağımsız olmak ve Batılı Devletlere verilmiş her türlü ayrıcalığı kaldırmak istiyorlardı. Tam bağımsızlık denildiğinde akla siyasi, milli, iktisadi, adli, askeri, kültürel... gibi her alanda bağımsızlık geliyordu. Ama tabi ki Batılı Devletler sahip oldukları hakları kaybetmek istemiyorlardı.
         Ekonomik sorunların başında Batılı Devletlerden alınan borçlar geliyordu. Bunların dışında da Musul ve Boğazlar meselesi görüşülecek konuları meydana getiriyordu.

B) Görüşmelerin Başlaması ve Kesilmesi :

         Konferans çalışmalarına söz verdiği süreden 1 gün gecikmeli olarak 21 Kasım 1922 tarihinde başladı. Temsilciler Kurulu Başkanı İsmet Paşa ilk gün yaptığı konuşmada şunları söylemiştir :
         "Türk milletinin, insangücü üstündeki fedakarlıklara katlanmak suretiyle, medeni insanlık arasında derin bir hayat kuvvetine sahip milletlere özel olan varlık ve bağımsızlık hakkı ile, büyük bir yer kazandı."
         Konferansın iki buçuk ay süren ilk bölümü kağıt üzerinde sonuçsuz kalsa da, mantıklı, kararlı ve haklı tutumu ile Türk delegeleri bu dönemi üstün geçirmişlerdir. Kağıt üstünde bir sonuç olmasa da Yunanistan, Fransa ve İtalya ile sınırlarımızı istediğimiz şekle kavuşturmuşuzdur. Fakat Osmanlı borçları, kapitülasyonlar,boğazlar ve Irak sınırı gibi meseleleri gibi konularda anlaşma sağlanamadığı için konferans 2 Şubat 1923 günü dağılmıştır.
         23 Nisan 1923 günü tekrar toplandı. Konferansın ikinci bölümüne İngiltere'nin uzlaşmaz delegesi Lord Curzon yerine Horace Rumbold atandı. Türkiye'yi bu dönemde de İsmet Paşa temsil ediyordu. Ayrıca gelişmeleri düzenli olarak T.B.M.M. Hükümeti'ne bildiriyordu. İlkelerinden ödün vermiyor, gerektiğinde de tavır koyuyordu. Temsil Heyeti'nin çabaları sonucunda 24 Temmuz 1923'de Lozan Barış Antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşma her biri ayrı konuları kapsayan 17 ayrı ekten oluşmaktadır.

C) Lozan Barış Antlaşması'nın Esasları ve Önemi :

         Lozan Barış Antlaşması, Türk tarihinde yeni bir dönemin başlangıcı olarak kabul edilir. Çünkü Batılı Devletler ile Türkiye Devleti arasındaki ilişkiler bu antlaşma ile yeniden düzenlenmiştir. Bu antlaşma ile Batılı Devletler Türkiye Devleti'nin milletlerarası alanda bağımsız, bütün diğer devletlerle eşit, onurlu bir devlet olduğunu kabul etmiş ve artık Osmanlı Devleti'nin sona erdiğini kabullenmiştir. Antlaşma şu bölümlerden oluşmaktadır :

Antlaşmanın Esasları
         Sınırlar :

                   a) Güney Sınırı (Suriye Sınırı) :

         20 Ekim 1921 Ankara Antlaşması ile tesbit edilen sınırlar bu antlaşmada da onaylanmıştır.
                   b) Irak Sınırı :

         Irak İngiltere himayesi altında idi. Irak sınırı bu antlaşma ile belirlenememiştir. Zaten önemli olan Musul'du. Fakat İngiltere Musul'u bırakmak istemiyordu. Bu yüzden bu sorun daha sonra konuşulmak üzere ertelendi.
                   c) Batı Sınırı :

         Bu sınır Misak-ı Milli'ye göre çizildi. Mudanya Ateşkes Antlaşması ile tesbit edilen Meriç Irmağı sınırı aynen kalmıştır. Batı Trakya ve Ege Adaları geri alınamamıştır. Ayrıca Yunanistan Türkiye'ye savaş tazminatı yerine Karaağaç ve yöresini verecekti. Bozcaada ve İmroz Türkiye'de kalacaktı, Midilli, Sakız ve Sisam Yunanlılar'a verilecek, fakat adalarda asker bulundurmalarına izin verilmeyecekti.

         Kapitülasyonlar :

         Türkiye'nin istediği gibi yüzlerce yıldır gelişime ve ilerlemeye engel olan kapitülasyonlar Lozan Antlaşması ile tamamen kaldırılmıştır.

         Azınlıklar :

         Yeni Türkiye Devleti'nin içinde yaşayan bütün azınlıklar artık birer Türk vatandaşı sayılmışlardır.Doğu Trakya'daki Türklerle Anadolu'daki Rumların yer değiştirmesine karar verilmiştir. Fakat İstanbul'daki Rumlar ve Trakya'daki Türkler yer değiştirmeyecekti.

         Savaş Tazminatları :

         Türkiye, Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Savaşı'ndan yenik ayrılmasından dolayı ödemesi gerektiği savaş tazminatını ödemeyi haklı olarak reddetmiştir. Yunanistan'ın Anadolu'daki hasarlarını ödemeleri için istekte bulunmuştur. Bu istek kabul edilmiştir fakat Yunanistan'ın maddi durumu o günlerde pek iyi değildir. Bu yüzden Türkiye Karaağaç ve yöresini alması halinde tazminat isteğinden vazgeçeceğini belirtmiştir. Yunanistan da bu isteği kabul edip Karaağaç ve çevresini Türkiye'ye veriştir.

         Devlet Borçları :

         Osmanlı Devleti'nin Batılı Devletler'den aldığı borçlar Türkiye'den isteniyordu. Fakat Türkiye borçların Osmanlı Devleti'ne ait olduğunu belirtiyor ve borçları ödemeyi reddediyordu. Sonunda borçların Osmanlı Devleti'nden ayrılan devletleri paylarına düşen miktarı ile ödenmesine karar verilmiştir. Türkiye de payına düşen miktarı kağıt para olarak taksitli şekilde ödemeyi kabul etmiştir.

         Boğazlar Meselesi :

         Boğazlar Türkiye'ye şartlı olarak verildi. Şartlardan biri boğazların trafiğini bir komisyonun kontrol etmesiydi. Bu komisyon başkanlığını Türkiye'nin yapacağı uluslararası bir komisyon olacaktı. Diğer şart ise boğazların her iki kıyısının 15km çevresinin askerlerden arındırılması idi. Ayrıca boğazlardan tarafsız ve askeri niteliği olmayan gemiler her zaman geçebileceklerdi. Fakat savaş halinde Türkiye boğazları istediği gibi kullanabilecekti.

         İstanbul'un Boşaltılması :

         Bu antlaşmanın T.B.M.M. tarafından onaylanmasından sonraki altı hafta içinde İstanbul'daki ve boğazlardaki İtilaf Devletleri kuvvetleri bu bölgeleri boşaltacaklardı.
         2 Ekim 1923 günü İtilaf Devletleri generalleri ve askerlerinin son kafileleri, Dolmabahçe önünde Türk bayrağını ve Türk askerini selamladıktan sonra yurdumuzu terk etmişlerdir. Türk ordusu 4 gün sonra İstanbul halkının coşkulu gösterileri arasında İstanbul'a girmiştir. Bu yüzden 6 Ekim günü her sene İstanbul'un kurtuluşu olarak kutlanır.

Antlaşmanın Önemi

         Lozan Barış Antlaşması ile yeni Türk Devleti'nin yıkılmış Osmanlı Devleti'nin toprakları üzerine kurulmuş, genç, yeni ve uluslararası alanda eşit haklara sahip tam bağımsız bir devlet olduğu kesinlik kazanmıştır. Türk Devleti bu antlaşma ile 4 senelik bir savaştan yenik çıkan ve 4 sene sonra bütün büyük devletlerle eşit şartlara ulaşarak antlaşma yapan ve varlığını kabul ettiren bir devlet olarak büyük başarıya sahip olmuştur.
         Mustafa Kemal Atatürk'ün Lozan Antlaşması ile ilgili söylediği birkaç söz aşağıdadır :

         "Bu antlaşma, Türk milleti aleyhine, yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması ile tamamlandığı sanılmış büyük bir süikastın çöküşünü bildirir bir belgedir. Osmanlı Devri'ne ait tarihte benzeri görülmemiş bir siyasi zafer eseridir!"
                   (Ekim 1927) ATATÜRK
        
"Osmanlı Devleti eski antlaşmalar adı altında birtakım ayrıcalık haklarının tutsağı idi. Hıristiyanlar'a ayrıcalık tanınmıştı. Osmanlı Devleti'nin, Osmanlı toprakları üzerinde yaşayan yabancıları yargılama hakkı yoktu. Kendi ülkesinde bulunan Türk unsurlarından aldığı vergiyi yabancılardan alamazdı. Ülkeyi bayındırlaştıramaz; demiryolu, okul yaptıramazdı. Bu gibi girişimlere yabancı devletler engel olurdu."
                     ATATÜRK

KROKİ NEDİR

                                  KROKİ NEDİR

Kroki; bir yeri kuşbakışı olarak Kafataslak çizimine denir

Minyatür Layout (Küçük Kroki): Orijinalin 1/4 küçüklügünde hazırlanır. Tüm ögeler çok basit olarak gösterilir. Ekonomiktir, zaman ve enerjiden tasarruf saglar. Büyük boyuta dönüşürken daha geliştirici fikirlerin ortaya çıkmasına olanak saglar.

 Kabataslak Layout: Minyatür layout’un tam boyutta kabataslak çizimidir, Konunun tam olarak yerleştirimidir. Başlık ve metin orijinal büyüklükte serbest, illüstrasyon veya fotograf kabataslak çizilir.

Kesin Layout: Kabataslagın ileri aşamadaki bir düzeltimidir. Reklamın son şeklinin elle yapılmış bir kopyesidir. Metin, aynı puntoda basılı dergilerden kesilip alınmış yazıların pikaj yapılması ile oluşturulur. Görüntü ögesi aslına uygun çizilir, boyanır.

Orijinal layout: Çalışmanın basıma hazır şeklidir. Yazılar, dizdirilip, alınan provalar yerlerine yapıştırılır. Görüntü ögelerinin asılları yerleştirilir. Basım öncesi yapılacak işler için renk ayrımcısına gönderilecek duruma getirilir.

İyi Bir Layout’un Özellikleri
1) Amaç, okuyucuyu konudan haberdar etmek, ikna etmek ve egitmek ise, layout, bir ürünün veya hizmetin tanıtımını başarıyla yapmalıdır.

Layout’u oluşturan ögeler: Ölçü, biçim renk ve aralıklarıyla dengeli bir uyum içinde olmalıdır.

3) Bir layout’u dış hatlarıyla meydana getiren şekil, sıkıcı degil, ilgi çekici olmalıdır. Etkili bir siluet gereklidir.

Olabildigince basit olmalıdır. Özellikle küçük alanlarda yapılanlar sade olmalıdır. Gereksiz süsleme ve eklerden kaçınılmalıdır. Her öge, mesajın aktarılmasına hizmet etmelidir.

5)Layout için gerekli ve kaçınılmaz olan boş alanlara yer verilmelidir. Boşluklar çok kalabalık da olsa ilan ögelerinin algılanmasını kolaylaştırır, çekiciligi saglar. Okuyucunun dikkatini yönlendirir. Beyaz alan, önemli herhangi bir ögenin, örnegin metnin, belirtilmesine, öneminin artmasına izin verir. Fakat aşırı beyaz alanların lüks ifade ettigi de unutulmamalıdır.

.


AMİNOASİTLER

AMİNOASİTLER

Resim aminoasitlerin oluşturduğu bir polipeptid zincirini göstermektedir.
Aminoasitler proteinleri oluşturan temel yapı taşlarıdır. Aminoasitlerin kovalent bağlarla uç uca eklenmesiyle oluşturdukları kısa polimer zincirler "peptid", uzun polimer zincirler ise "polipeptid" veya "protein" olarak adlandırılırlar. Hücre içerisinde ribozomlar, mRNA moleküllerini kalıp olarak kullanarak aminositleri uç uca ekleyerek proteinleri sentezlerler. Bu işleme translasyon (ceviri) denir.

Nonpolar aminoasitler

Nonpolar aminoasitler, yan zincirlerinde hidrofobik özellik gösteren radikal grup bulundururlar.
Glisin Alanin Valin Lösin İzolösin Fenilalanin Triptofan Metiyonin Prolin* Prolin bir iminoasittir, yani amino grubu değil imino grup taşır.bunu kağıt kromatografisinde de farklı renge boyandığından da anlayabiliriz

Polar yüksüz aminoasitler

Polar yüksüz aminoasitler, nötral pH'da yüksüzdürler.
Serin Treonin Tirozin Asparagin Sistein Glutamin

Polar asidik aminoasitler

Polar asidik aminoasitler, fizyolojik pH'da negatif yüklüdürler ve asidik özellik gösterirler.
Aspartat Glutamat

Polar bazik aminoasitler

Polar bazik aminoasitler, yan zincirlerinde proton alıcı moleküller taşırlar.
Lizin Arginin Histidin

Semboller

Her aminoasit için bir tane 3 harfli , bir tane de tek harfli sembol vardır.
Sistein = Cys = C Histidin = His = H İzolösin = Ile = I Metiyonin = Met = M Serin = Ser = S Valin = Val = V Alanin = Ala = A Glisin = Gly = G Lösin = Leu = L Prolin = Pro = P Treonin = Thr = T Arginin = Arg = R Asparagin = Asn = N Aspartat = Asp = D Glutamat = Glu = E Glutamin = Gln = Q Fenilalanin = Phe = F Tirozin = Tyr = Y Triptofan = Trp = W Lizin = Lys = K
Not: Bilinmeyen bir aminoasit için ise X sembolü kullanılır.

Özellikler

  • Prolin bir iminoasittir.
  • Histidin kanda tamponlama görevinde kullanılır.
  • Tirozin; vücudun rengini veren melanin pigmentinin yapımında, katekolaminlerin sentezinde kullanılır.
  • Triptofan serotonin sentezinde rol oynar.
  • Aspartat üre döngüsünde ürenin azotlarından birine kaynaklık eder.
  • Glutamin toksik amonyağın toksik olmayan depo şeklidir.
  • Protein yapısına sadece L-alfa amino asitler katılır.

BİTKİ VE HAYVAN HÜCRESİ

Işık mikroskobunda yapılan gözlemlerde bile bitki ve hayvan hücresi arasındaki farklar izlenebilir.
Aşağıdaki tablodan da görülebileceği gibi bitki hücresinin çeperinde selüloz vardır. Hayvan hücresi ise selüloz çeper içermez. Selüloz bitki hücresine belli bir dayanıklılık ve şekil verir. Hücre çeperi vakuolleşen protoplastların yüksek osmotik basıncına karşı koyar. Turgor ve hücre zarı arasındaki dengeyi sağlar ve hücrenin patlamasını önler. Hayvan hücresi ise değişken şekillidir.
Bitki ve hayvan hücresi genelde aynı organellere sahiptir. Bunlardan çekirdek ve mitokondriler çift tabakalı membran taşır.
Plastid membranı da çift tabakalıdır ve sadece bitki hücresinde vardır. Bitki hücresinde olupta hayvan hücresinde olmayan bir diğer organel de merkezi vakuol (büyük koful) dür. Tek tabakalı membran taşıyan endoplazmik retikulum (ER), diktiyozom, lizozom ve küçük vakuoller hem bitki hemde hayvan hücresinde görülür. Ribozom membransız olup her iki hücre tipinde de görülür. Sentriyoller hayvansal hücrelerin çoğunda bulunur fakat bitkilerde bulunmaz.



BİTKİ HÜCRESİ
MANTAR HÜCRESİ
HAYVAN HÜCRESİ
Hücre çeperi
Selüloz
Genellikle kitin
yok
Merkezi vakuol (koful)
var
var
yok
Plastid
var
yok
yok
Tipik depo karbonhidratı
nişasta
Glikojen
Glikojen
Sentrozom
Yok
Yok
Var



BİTKİ HÜCRESİ

HAYVAN HÜCRESİ

ATEOL BEHRAMOĞLU

ATEOL BEHRAMOĞLU
HAYATI
Bir Ziraat Yüksek mühendisinin oğlu. Ortaöğrenimini Çankırı Lisesinde yaptı (1960) , DTCF Rus Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdi (1966) .

Bir süre çevirmenlikle uğraştı, askerliğini yaptıktan sonra da bu uğraşını sürdürdü.1970'den sonra üç yıl yurt dışında çeşitli ülkelerde bulundu, sıkıyönetimce arandığı için 1974 Af Yasası'ndan sonra yurda döndü, İstanbul Şehir Tiyatrolarına dönen Muhsin Ertuğrul tarafından damaturgut olarak görevlendirildi.
Çankırı'da öğrenciyken mahalli gazete ve dergilerde ilk denemelerini Ataol Gürus imzasıyla yayımlayan Behramoğlu, Varlık (1960) , Yelken, Devinim 60, Yapraklar gibi dergilerde çıkan şiirleriyle tanındı, DTCF'ndeki bir şiir yarışmasında da birincilik kazandı (1964) .

Halkın Dostları dergilerindeki şiirleriyle (1965'ten sonra) toplumcu özü öne alan bir şair olarak göründü. İmgeci şiirden yalın ve toplumcu şiire geçerek siyasal düşüncenin şiirde


ESERLERİ
Şiir kitapları: Bir Ermeni General (1965) , Bir Gün Mutlaka (1970) , Yolculuk Özlem Cesaret ve Kavga Şiirleri (1974) , Ne Yağmur... Ne Şiirler (1976) , Kuşatmada (1978) , Mustafa Suphi Destanı (1979) , Dörtlükler (19890) , İyi Bir Yurttaş Aranıyor (1983) , Eski Nisan (1987) , Türkiye Üzgün Yurdum, Güzel Yurdum (1985) , Kızıma Mektuplar (1985)   (46423 Hit)
 AYRILAN
Bir kurt gibi içten içe
Gelişip büyür çürüme
Bir an gelir ki aynı mekandasınızdır
Ayrı duygusal zamanlarda

Aşkı doğuran şey nedir;
O yakınlığı, iki can arasında?
Ve kopuş ne zaman başlar?
Ne zaman biter bir sevda?
             ATEOL BEHRAMOĞLU


ÇIĞLIK..
Bir adamı öldürmenin tam sırası kurşunlarla
Çocuğunu öpüp kapıya çıktığında

Ey kanatılmış çiğnenmiş bahar günü
Birden bir çığlıkla kapatır yüzünü

Ezik bir gül gibi çığlık, yitik bir umut gibi
Boğmak boğma bir telle bir insan olmanın sevincini

Kederli yağmur, usulca düşen akşama
Çığlık. Bir çocuk yüzü. Dayalı cama...

                              ATEOL BEHRAMOĞLU

BAHAR ŞİİR

Bu sabah mutl uluğa aç pencereni
Bir güzel arın dünkü kederinden
Bahar geldi bahar geldi güneşin doğduğu yerden
Çocuğum uzat ellerini

Şu güzelim bulut gözlü buzağıyı
Duy böyle koşturan sevinci
Dinle nasıl telaş telaş çarpıyor
Toprak ananın kalbi

Şöyle yanıbaşıma çimenlere uzan
Kulak ver gümbürtüsüne dünyanın
Baharın gençliğin ve aşkın
Türküsünü söyliyelim bir ağızdan

                                   ATEOL BEHRAMOĞLU

                        

AĞUSTOS KONUĞU

Odama bir an giren uçucu bir böcek
-Arıdan irice, kanatları renkli-
Dolaştı bir süre, vızıldamadan.
Sonra bulup yolunu pencerenin
Çıkıp gitti

Bir öykü çeviriyordum Çehov'dan
Masamda bira bardağı
-Odam, kitaplarım,olağan dünyam-
Tül perdede ağustos ışınları

Tanık oldu yaşamıma
Bu uçucu böcek, sadece bir an
Çıkıp gitti sonra
Tıpkı yaşamıma bir an katılan
Sonra yitip giden bir sevgili gibi
                             ATEOL BEHRAMOĞLU




BİR MAVİ ÇİÇEK 

Önce top mermileriyle dövüldü alan
Tarandı sonra mitralyözlerle
Sonra boğaz boğaza dövüşüldü
Ve sonra usulca indi gece

BİR MAVİ ÇİÇEK KALMIŞTI SADECE
AMA YOKTU KOKLAYACAK KİMSE

Sabaha karşı dindi iniltiler
Yan yana, üst üste yığılı ölüler
Ağaçlar devrilmiş, kavrulmuş çimenler
Boğulmuş yaşayan ne varsa bu yerde

BİR MAVİ ÇİÇEK KALMIŞTI SADECE
AMA YOKTU KOKLAYACAK KİMSE

O sabah yine maviydi gökyüzü
Başladı az sonra kuşların türküsü
Sabah rüzgarı ne bilsin ölümü
Esti durdu kırlarda keyfince

BİR MAVİ ÇİÇEK KALMIŞTI SADECE
AMA YOKTU KOKLAYACAK KİMSE

                                                                     

AŞK İKİ KİŞİLİKTİR
Değişir rüzgarın yönü
Solar ansızın yapraklar;
Şaşırır yolunu denizde gemi
Boşuna bir liman arar;
Gülüşü bir yabancının
Çalmıştır senden sevdiğini;
İçinde biriken zehir
Sadece kendini öldürecektir;
Ölümdür yaşanan tek başına
Aşk iki kişiliktir.

Bir anı bile kalmamıştır
Geceler boyu sevişmelerden;
Binlerce yıl uzaklardadır
Binlerce kez dokunduğun ten;
Yazabileceğin şiirler
Çoktan yazılıp bitmiştir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.

Avutamaz olur artık
Seni bildiğin şarkılar;
Boşanır keder zincirlerinden
Sular tersin tersin akar;
Bir hançer gibi çeksen de sevgini
Onu ancak öldürmeye yarar:
Uçarı kuşu sevdanın
Alıp başını gitmiştir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.

Yitik bir ezgisin sadece,
Tüketilmiş ve düşmüş, gözden.
Düşlerinde bir çocuk hıçkırır
Gece camlara sürtünürken;
Çünkü hiç bir kelebek
Tek başına yaşayamaz sevdasını,
Severken hiçbir böcek
Hiç bir kuş yalnız değildir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.                                                                                                           ATAOL BEHRAMOĞLU
BEN ÖLÜRSEM AKŞAMÜSTÜ ÖLÜRÜM
Ben ölürsem akşamüstü ölürüm
Şehre simsiyah bir kar yağar
Yollar kalbimle örtülür
Parmaklarımın arasından
Gecenin geldiğini görürüm

Ben ölürsem akşamüstü ölürüm
Çocuklar sinemaya gider
Yüzümü bir çiçeğe gömüp
Ağlamak gibi isterim
Derinden bir tren geçer

Ben ölürsem akşamüstü ölürüm
Alıp başımı gitmek isterim
Bir akam bir kente girerim
Kayısı ağaçları arasından
Gidip denize bakarım
Bir tiyatro seyrederim

Ben ölürsem akşamüstü ölürüm
Uzaktan bir bulut geçer
Karanlık bir çocukluk bulutu
Gerçeküstü bir ressam
Dünyayı değiştirmeye başlar
Kuş sesleri, haykırışlar
Denizin ve kırların
Rengi birdenbire karışır

Sana bir şiir getiririm
Sözler rüyamdan fışkırır
Dünya bölümlere ayrılır
Birinde bir pazar sabahı
Birinde sararmış yapraklar
Birinde bir adam
Her şeye yeniden başlar

ESAT MAHMUT KARAKURT - ÇÖLDE BİR İSTANBUL KIZI

ESERİN ADI: ÇÖLDE BİR İSTANBUL KIZI
KİTABIN YAZARI: ESAT MAHMUT KARAKURT
YAYINEVİ VE ADERESİ: İNKILAP VE AKA KİTABEVLERİ KOLL.ŞTİ. ANKARA CAD.NO :95 –İSTANBUL
BASIM YILI: 1980 ( İLK 1926 )
KİTABIN KONUSU : Arabistan çöllerinde yaşanan ilginç bir aşk hikayesidir.
KİTABIN ANA FİKRİ :Aşkın ferman dinlememesidir.
KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ: Melike bir subay kızıdır, hayatta her alanda başarılı olmuş, kendini beğenmiş birsidir. Hüseyin ise subay olup onun nişanlısıdır. Aziz ise çölde eşkiyaların başıdır.
KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER :Bir solukta okunacak akıcılıkta ve anı niteliği taşıdığından çok etkileyici ve dilide oldukça sadedir. Başkı arayanlar için güzel bir roman  olup, herkesin okuması gereken bir yapıttır.
YAZAR HAKKINDA KISA BİLGİ: İstanbul’da 1902’de Şürayı Devlet üyesi Mahmut Nedim Paşanın oğlu olarak   dünyaya gelen romancımız, 1977’de hakkın rahmetine kavuşmuştur. Diş hekimliği okulunu (1924), İstanbul Üniversitesi hukuk fakültesini bitirdi (1930). Gazetecilik ve Galatasaray lisesinde öğretmenlik yaptı. Politikaya atılarak Urfa’dan önce millet vekili (1957-60), sonra da senatör seçildi. (1961-66).
            Aşk ve serüven romanlarıyla ün kazandı canlandırdığı gözü pek güçlü erkek kahramanlar  aracılığı ile balkan savaşı ( Vahşi Bir Kız Sevdim ,1926 ) , I. Dünya Savaşı (Son Gece,1938) ,Kurtuluş savaşı (Allahaısmarladık,1936 ) dekorları içinde aşk ve kahramanlık konuları işledi.
          Serüven, hareket niteliklerini duygusallıkla birleştiren romanları, Çölde Bir İstanbul Kızı (1926), İlk ve Son (1940), Erikler Çiçek Açtı (1952) devrik cümlelere, hareketli betimlemelere yer veren anlatımıyla dikkat çekti.birçok yapıtı filme alındı.

KİTABIN ÖZETİ:
            Hasan Bey Arabistan çöllerinde ortaya çıkmış olan eşkiyaları ortadan kaldırmak için bu bölgeye askerleriyle birlikte görevlendirilir. Kızı Melike küçük yaşta annesini kaybetmiştir ve her alanda kendini en iyi şekilde geliştirmiştir. Nişanlısıda babasıyla gideceği için onlarla birlikte Arabistan çöllerine gitmek ister. Babasıda onu kıramaz.
            Uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra çöle varırlar ama ortada ne bir çete ne de insan bulamazlar. Çevrede arama yaparlar ancak bir türlü başarılı olamamışlardır. Melike’nin canı çölde fazlasıyla sıkılır, babasından kendisini sıradışı, farklı bir yerlere götürmesini ister. Ancak babası buna şiddetle karşı çıkar. O sırada bir asker yakın bir yerlerde bir han bulunduğunu ve buranın güvenli bir yer olduğunu söyler. Babası istemeyerek de olsa kızı ve damadına izin verir. Yanlarına da bir çavuş gönderir. Gerçekten de Melike tüm güzelliğini ortaya koymuş hana girdiği andan itibaren herkesin ilgisini üstüne çekmiştir. Bu sırada büyük bir ses kopmuş herkes birden gelen adamın  önünde diz çökmüştür. İçeri giren kişi çok yakışıklı ve herkesin korktuğu birisidir. Melike bu sırada ona tüm adamlarının önünde saygısızlık eder. Aziz buna dayanamaz ve kızı adamlarıyla birlikte kaçırır. Bu arada nişanlısı da kabile tarafından öldürülür.
             Kızın cezası ise kabile kurallarına göre onu ele geçirenler arasından kura çekip onunla birlikte olmaktır. Melike çok gerizekalı ve yakışıklı olmayan birisiyle olmak zorunda bırakılmıştır. Ancak Melike onu öldürür ve kabile kurallarına göre onun cezası da ölümdür. Bu cezayı da infaz edecek kişide Aziz’den başkası değildir. Önce bunu kabul edemez ancak kurallar kesindir. Sabah şafağa kadar onu öldürmek zorundadır. Fakat bu kendisi için çok zordur. Çünkü Melike’den hoşlanmıştır ve kız suçsuzdur. Kızla odaya girdiklerinde aynı şeyleri hissetmişlerdir. Tüm gece sevgiyle birbirlerini kucaklamışlardır. Ancak sabah olmuştur onu artık öldürmek zorundadır. Tam o sırada babası kızını kurtarır ve Aziz’i de esir alır. Aziz yaptıklarından pişman olur, ancak çok geçtir. İstanbul’da hapise atılır. Fakat Melike’nin yardımıyla ordan kaçar ve mutlu bir yaşarlar