12 Nisan 2012 Perşembe

ATİLLA İLHAN

                                                 ATİLLA İLHAN
1925’te İzmir’in Menemen ilçesinde doğdu.İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ndeki yüksek öğrenimini yarıda bıraktı, gazete ve dergilerde çalıştı. Demokrat İzmir Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü ve Başyazarlığından Ankara’da Bilgi Yayınevi Danışmanlığına geldi (1973-1980). Senaryolarında Ali Kaptanoğlu adini kullandı. Belli başlı filmleri: Yalnızlar Rıhtımı (Lütfi Akad), Ateşten Damlalar (Memduh Ün), Rıfat Diye Biri (Ertem Gönenç), Şoför Nebahat (Metin Erksan), Devlerin Öfkesi (Nevzat Pesen), Ver Elini İstanbul (Aydın Arakon). Simdi İstanbul’da bağımsız yazar.

Atilla İlhan yüzyılımıza imzasını atan, dünyayı çözmüş, yorumlamış ve ona çözümler üretmiş bir düşün adamıdır.Atilla Ilhan’ı anlatmak zordur. Kime sorsanız farklı tanımlar onu. Özellikle edebiyata meraklı entellektüel tarafı güçlü kadınların kahramanıdır, onunla bir gün geçirip İzmir’de kordonda yürüyüp şiirlerini dinlemeyi ya da İlhan’in aşık olduğu efsane kadınlardan olmayı hayal ederler.
Atilla İlhan şiir ve hikayelerine ek olarak TRT için hazırladığı senaryolarıyla da ünlüdür. Yayınlandığında Türkiye’yi ekran başına bağlayan “Kartallar Yüksek Uçar” Atilla Ilhan’in kaleminden çıkmıştır.
İlhan’ın TV dizi senaryoları arasında benim en sevdiğim “Yıldızlar Gece Büyür”dü. 1992 yılında yapılan, belki de TRT’nin son epik dizisiydi. Oyuncu kadrosu, çekim teknikleri, kullanılan mekanlar ve yapım için harcanan emek ve para bugünün mega dizilerini bile gölgede bırakırdı. Haluk Kurtoğlu, Yavuzer Çetinkaya, Yaman Okay, Arsen Gürzap, Şahika Tekand, Selda Özer ve Nedret Güvenç gibi dönemin en iyi tiyatrocuları Atilla İlhan’ın tasarladığı karakterlere hayat vermişlerdi.
Edebiyat eleştirmeni olmamakla beraber, Yıldızlar Gece Büyür’ü, İlhan’ın doruk noktalarından birisi olarak görmüşümdür. Yazdığı diyaloglar ve oluşturduğu kurgu gerçekten çarpıcıydı. Dizinin ana karakterlerinin hemen hepsi dışarıdan bakıldığında algılanan özelliklerinin çok ötesinde derinliklere sahiptiler.
Özetle hikaye 1980’lerin ortasında, otuzlu yaşlarını süren bir grup gencin, üniversite yıllarında yaşadıkları buhranlı dönemden (1970’lerin başı) hızla değişen seksenlerin Türkiye’sine adapte olma çabalarını anlatıyor.
Dizinin ana kahramanlarından iş adamı, yaşı ergin, eski zaman aşığı, Saffet Zeki Kosova’nın (Haluk Kurtoğlu), uzatmalı sevgilisi Mediha Sultan’ın (Arsel Gürzap) kıskançlıklarından sıkıldığı bir anda söylediği o unutulmaz sözler…
“Aşkın zimmeti yoktur…
Aktif pasif hesabı yapamazsın…
Alt tarafı bir gönül ilişkisidir çünkü…
Kalın kafan bunu bir türlü almadı…”
Bu cümleleri sıralayabilen bir yazar/şaire dahi den başka hangi sıfat yakıştırılabilir ki? Türkiye’nin en iyi hatırladığı dizilerden “Kartallar Yüksek Uçar” ın isminde içe donük gizli bir ego olduğunu düşünmüyor değilim.
***
Attilâ İlhan'ı bir tek gruba indirgeyerek, onu dar kalıplar içerisinde değerlendirmek oldukça güç. O, yüzyılımıza imzasını atan, dünyayı çözmüş, yorumlamış ve ona çözümler türetmiş bir düşün adamıdır. Kendisini ifade etmek adına tek bir yolu izlemekle yetinmemiş şiirle başladığı serüvenini roman, deneme, senaryo ve köşe yazılarıyla zenginleştirerek topluma ulaştırmıştır. Çoğu yazarın dolaşmak istemeyeceği alanlarda korkusuzca yazılar yazan Attilâ İlhan, topluma ve çağımıza bir anlamda ayna tutmakta, zamanın tanıklığını yapmaktadır.
İLK GENÇLIK YILLARI
15 Haziran 1925'te Menemen'de doğdu. İlk ve orta eğitiminin büyük bir bölümünü İzmir ve babasının işi dolayısıyla gittikleri farklı bölgelerde tamamladı. İzmir Atatürk Lisesi birinci sınıfındayken mektuplaştığı bir kıza yazdığı Nazım Hikmet şiirleriyle yakalanmasıyla 1941 Şubat'ında, 16 yaşındayken tutuklandı ve okuldan uzaklaştırıldı.
Üç hafta gözetim altında kaldı. İki ay hapiste yattı. Türkiye'nin hiçbir yerinde okuyamayacağına dair bir belge verilince, eğitim hayatına ara vermek zorunda kaldı. Danıştay kararıyla, 1944 yılında okuma hakkını tekrar kazandı ve İstanbul Işık Lisesi'ne yazıldı. Lise son sınıftayken amcasının kendisinden habersiz katıldığı CHP Şiir Armağanı'nda Cebbaroğlu Mehemmed şiiriyle ikincilik ödülünü pek çok ünlü şairi geride bırakarak aldı.
1946'ta mezun oldu. İstanbul Hukuk Fakültesi'ne kaydoldu. Üniversite hayatının başarılı geçen yıllarında Yığın ve Gün gibi dergilerde ilk şiirleri yayınlanmaya başladı. 1948'de ilk şiir kitabı Duvar'ı kendi imkanlarıyla yayınladı.
PARİS YILLARI
1949 yılında, üniversite ikinci sınıftayken Nazım Hikmet'i kurtarma hareketine katılmak üzere ilk kez Paris'e gitti. Bu harekette aktif rol oynadı. Fransız toplumu ve orada bulunduğu çevreye ilişkin gözlemleri daha sonraki eserlerinde yer alan bir çok karakter ve olaya temel oluşturmuştur.
Türkiye'ye geri dönüşünde sıklıkla başı polisle derde girdi. Sansaryan Han'daki sorgulamalar ölüm, tehlike, gerilim temalarının işlendiği eserlerinde önemli rol oynamıştır. Bir kaç kez gözaltına alındı.
İSTANBUL - PARIS - İZMİR ÜÇGENİ
1951 yılında Gerçek gazetesinde bir yazısından dolayı kovuşturmaya uğrayınca Paris'e tekrar gitti. Fransa'daki bu dönem Attilâ İlhan'ın Fransızca'yı ve Marksizmi öğrendiği yıllardır. 1950'li yılları İstanbul - İzmir - Paris üçgeni içerisinde geçiren Attilâ İlhan, bu dönemde ismini yavaş yavaş Türkiye çapında duyurmaya başladı.
Yurda döndükten sonra, Hukuk Fakültesi'ne devam etti. Ancak son sınıfta gazeteciliğe başlamasıyla beraber öğrenimini yarıda bıraktı. Sinemayla olan ilişkisi, yine bu dönemde, 1953'te Vatan gazetesinde sinema eleştirileri yazmasıyla başlar.
SANATTA ÇOK YÖNLÜLÜK
1957'de gittiği Erzincan'da askerliğini yaptıktan sonra, tekrar İstanbul'a dönüş yapan Attilâ İlhan sinema çalışmalarına ağırlık verdi. Onbeşe yakın senaryoya Ali Kaptanoğlu adıyla imza attı. Sinemada aradığını bulamayınca, 1960'ta Paris'e geri döndü.
Sosyalizmin geldiği aşamaları ve televizyonculuğu incelediği bu dönem, babasının ölmesiyle birlikte yazarın İzmir dönemini başlattı. Sekiz yıl İzmir'de kaldığı dönemde, Demokrat İzmir gazetesinin başyazarlığını ve genel yayın yönetmenliğini yürüttü. Aynı yıllarda, şiir kitabı olarak Yasak Sevişmek ve Aynanın İçindekiler serisinden Bıçağın Ucu yayınlandı. 1968'te evlendi, 15 yıl evli kaldı.
İSTANBUL'A DÖNÜŞ
1973'te Bilgi Yayınevi'nin danışmanlığını üstlenerek Ankara'ya taşındı. Sırtlan Payı ve Yaraya Tuz Basmak'ı Ankara'da yazdı. 81'e kadar Ankara'da kalan yazar Fena Halde Leman adlı romanını tamamladıktan sonra İstanbul'a yerleşti. İstanbul'da gazetecilik serüveni Milliyet ve Gelişim Yayınları ile devam etti. Bir süre Güneş gazetesinde yazan Attilâ İlhan, 1993-1996 yılları arasında Meydan gazetesinde yazmaya devam etti.
1996 yılından beri köşe yazılarını Cumhuriyet gazetesi'nde sürdürmektedir. 1970'lerde Türkiye'de televizyon yayınlarının başlaması ve geniş kitlelere ulaşmasıyla beraber Attilâ İlhan da senaryo yazmaya geri dönüş yaptı. Sekiz Sütuna Manşet, Kartallar Yüksek Uçar Yarın Artık Bugündür ve Yıldızlar Gece Büyür, halk tarafından beğeniyle izlenilen diziler oldu

V.C.ANDREWS - Çatıdaki Rüzgar

KİTAP ÖZET

KİTABIN ADI
Çatıdaki Rüzgar
KİTABIN YAZARI
V.C.ANDREWS
YAYINEVİ VE ADRESİ
Altın Kitaplar Yayınevi Cağaloğlu / İSTANBUL
BASIM TARİHİ
1999


KİTABIN KONUSU:

Çocukların Aile Yaşantılarının, Geleceklerini Nasıl Etkileyeceklerini Anlatmaktadır.

KİTABIN ÖZETİ :

Chris, Carrie ve Cathy adlı üç gencin, annelerinin üzerlerinde kurduğu baskı ve öldürme girişimi karşısında evden kaçmasıyla başlayan yolculukları, çocukların üç yıl beş ay tavan arasında kapalı kalmaları, annelerine karşı kin beslemelerine neden olmuştur. Anneleri mirasa konmak için çocuklarını öldürmek üzere arsenik katılmış çörekleri çocuklara yedirir.

Annelerinden kaçtıktan sonra doktor Paul Sheffield’ in üç çocuğu yanına alır. Onların hastalıklarının tedavisini yapar ve bir baba şefkatiyle yanına alıp onları özel okullara gönderir. Yıllar geçtikçe doktor ile en büyük kız olan Cathy arasında yakınlaşma olur. Ayrı kaldıklarında büyük çöküntü içine girerler. Cathy’ in balerin olma arzusu onu Julian ile tanıştırır. Onunla aşk yaşarken asıl amacının annesinden öcünü almak olduğunu hatırlar. Annesinin genç eşi olan Bart’ı ayarlayıp kinini ve çektiği acıları aynen onada yaşatmaya çalışır.

Bir gün itirazda bulunarak “ben Catherine Leigh Foxworth’un bayan Winslow’ un ilk kocası Christopher Foxworth’ den olan büyük kızıyım. Herhalde babamın, annemin üvey amcası olduğunu ve evlendikleri için Malcolm Foxworth'un öz kızını mirastan yoksun bıraktığını anımsıyorsunuzdur. Ağabeyim Christopher şimdi doktor oldu. Bir zamanlar Cory ve Carrie adında ikiz kardeşlerimde vardı. Ama ikisi de öldüler ...”der On beş yıl önceki noel partisinde Chris’le ben balkondaki dolaba gizlenmiş sizleri izlerken ikizler kuzey kanadındaki odamızda uyuyorlardı. Oyun yerimiz tavan arasıydı ve asla aşağıya inmezdik.

Para annemizin yaşamına girdikten sonra biz istenmeyen sevilmeyen çatı fareleri olmuştuk. Cathy, Barta dönüp evet sevgilim ben karının kızıyım ve çalıştığım avukatlık firması, karının ilk evliliğinden dört çocuğu olduğunu öğrendiği takdirde her şeyi yitireceğinizi bilmektedir. Anne diye başlar.Donuk bir sesle Cary’nin cesedini ne yaptın der? Çevredeki tüm mezarlıkları dolaşıp kayıtları incelerler.1960 yılında Ekim ayının son haftasında sekiz yaşında bir çocuğun ölüp gömüldüğünü gösteren bir kayıt yoktur. Yutkunup yüzüklerini ışıldatarak ellerini ovuşturur “Ne yapacağımı bilemedim” diye fısıldar. “Daha hastaneye varmadan ölür. Birden bire soluk almaz olur. Kendimden nefret ettim. Onu öldürmek değil biraz hasta etmek istemiştim. Cinayetle suçlanabilirdim. Ben de bir hendeğe atıp üzerini yapraklar ve taşlarla örttüm” diye konuşur.

Foxworth malikanesinde çıkan yangında Bart ve büyükanneleri ölmüştür. Jory ve Bart isminde çocukları ile yaşamlarını sürdürmek için Californiya’da dört odalı iki banyolu evlerine gidip, eski evlerindeki yaşantılarından uzaklaşırlar. Cathy de annesinin kendilerine yaptıklarını çocuklarına yapmayacağını söyler.

Bu kitapta azimli ve hırslı olan Chris’in doktor, Cathy’nin ise balerin olması iyi bir olaydır. Yalnız bir kardeşten öte bir sevgili olarak görürler. Cathy’ ise kendini rüzgarın savurduğu istikamete bırakır ve birçok erkekle tanışıp, evlenir ama iyi bir yaşantısı olmaz. En son tekrar Chris’e dönmesi ise aile bağlarının önemini anlaşılır.

3.KİTABIN ANA FİKRİ:

Sonuç olarak küçüklüğünde insanların aile ortamları ve yaşantıları, anne ve babalarının çocukları üzerinde uyguladıkları yöntemler çocukların geleceğini etkilemektedir. Kötü uygulamalar çocukların zihninde bir hırs yaratıp aile yaşantısından uzaklaşarak ve ailesinden öcünü almaya kadar ve hatta kendi yaşantısında iyi bir geleceği garanti edemeyerek, özellikle kız çocuğu ise hayattaki kötü ve zor şartlarla uğraşıp, hayatı öğrenmek ve kişisel olarak düşük ve aciz hale düşmektedirler.

4.KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ

Chris:Hırslı, azimli ve yardımsever bir doktordur.
Cathy:Balerin olmak isteyen Chris’e aşık güzel bir kızdır.
Winslow:Chris’in annesi gözünü para hırsı bürümüş kötü kalpli bir kadındır.

5.KİTAP HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER

            Kitap oldukça sade bir dille yazılmştır. Ama olaylar arasında kopukluklar olmuştur. Bu da kitabın akıcılığını bozmuştur. Dramatik roman türlerinden hoşlanan arkadaşlarıma bu kitabı tavsiye ederim.